Hayatımda seyrettiğim en iyi oyunlardan birisi olan “MICHELANGELO”, 2011 – 2012 sezonunda İstanbul Devlet Tiyatrosunda sahneye konmuş, birçok ödül almış çok güzel bir oyundu. Muhteşem dekorunu ve Atilla Şendil’in oyunculuğunu unutmak mümkün değil. İşte o efsanevi oyunun yönetmeni olan ve diğer oyunları ile de kendisini çok beğendiğim Saydam Yeniay, başarılı rejilerine bir yenisini daha eklemiş: DONÖR
Oyunun çağdaş yazarı Branko Ruziç Londra’da yaşayan Hırvat bir oyun yazarı. Oyunu ülkemizde ilk defa oynanıyor. Londra’da ki bir hastanede geçen oyunda, Genel Cerrah Anna, ertesi gün küçük bir kız çocuğu için organ naklini kabul eden bir bağışçı ile ön görüşmeye gelir. Karşılaştığı kişi çok yakından tanıdığı biridir ve şok gelişmeler birbirini takip eder. Her 2 kişinin de geçmişi karanlık ve çarpıtılmıştır. Geçmişin şiddetli bir muhakemesi başlar. Kurban görünen aslında yaşanan acıların faili midir ?
Tek perde ve 70 dakika süren oyunun ilk yarım saati durgun geçiyor. Ama gerçeklerin ortaya çıkması ile birlikte sürükleyici bir hal alıyor. Özellikle son 20 dakika da heyecan ve gerilim tavan yapıyor. Neredeyse 5 dakika da bir ortaya çıkan her yeni bir sürpriz oyunu oldukça başarılı kılıyor. Oyunun çıkış noktası Sırpların Avrupa’nın orta yerinde yaptığı Boşnak katliamı ve dünyanın “her zamanki gibi” bu olaya seyirci kalması.
Oyunculuklar başarılı. Gerek Kardelen Göktaş gerekse İnanç Keteci rollerinin hakkını vermiş. Oyunun ilk bölümünde sahnenin hakimi Dr. Anna, son bölümünde ise ortaya çıkan gerçeklerle birlikte bağışçı Andrey olmakta. Döner bir yapıya sahip dekor tam bir hastane odası havasını vermiş, başarılı. Işık desteği güzel ama hastanede ışıkların gittiği sahnede, sahneye verilen loş ışık bence olmamış. Müzik desteği pek yok. İlk bölümde arka planda verilen yağmur sesi kimi zaman replikleri anlaşılmaz kılıyor. Azaltılarak tamamen yağmur sesi kesilebilirmiş.
Sosyal medyada, basında, gazetelerde ve hatta çevremizde bize görünen şeylerin aslında çokta doğru olmadığını, büyük sırlar ve yalanlar barındırdığını anlatan, düşündüren, bir olayda suçlu aslında kim diye sorgulatan bu başarılı oyunu tüm tiyatro severlere tavsiye ediyorum.
Çağdaş ve Genç yazar Adam Szymkowicz’in Kara Komedi türünde yazmış olduğu bir oyun. Yalnızlığın insan psikolojisine yaptığı negatif etkileri konu eden oyun komedi tarzında başlayıp gelişse de özellikle 2.perde ve finalinde bayağı bir gerilim türüne dönüşmekte.
Oyunun merkezinde evinden dışarı çıkamayan ve psikolojik sorunlar yaşayan Celia var. Çok yalnız ! Evine gelen kargo görevlisine kafayı takıyor ve kendisi ile yaşamaya ikna ediyor. Tabi bu durumda Teddy isimli kargo görevlisinin savruk ve hayattan bir beklentisinin olmayışının da payı büyük. Tam mutlu olmaları beklenirken Celia’ın son derece sosyal ! kız kardeşinin eve gelmesi ile işler karışıyor. Ara dahil 2 Perde 2 saat süren oyunun ilk perdesinde bolca gülerken, ikinci perdede ve özellikle finalinde travmatik sinir bozucu bir gerilim söz konusu.
Oyuncu seçimleri de yerinde oyunculuklarda. Ana karakteri canlandıran Elif Yalçın çok başarılı bir performans ortaya koyuyor. Oyunu oynarken bizzat karakteri yaşıyor. Fiziksel görünüşü de rolüne çok uyumlu olmuş. Sesini kullanışı da son derece kuvvetli. Cazibeli kız kardeş rolünde Çağla Nefesoğlu Kesiç ve Teddy rolünde Samet Sünbül de çok başarılılar. Sadece bir konuda eksiklik gördüm ki, oyunun sonundaki Hall karakteri için kesinlikle başka bir oyuncu olmalıymış. Samet Sünbül’ün her 2 karakteri de oynaması biraz garip kaçmış.
Dekor canlı ve oyun ile uyumlu. Sadece telefonun kordonuna bir çare bulmaları lazım, oyuncular takılıyor ! Kostümler çok renkli ve hoş. Amanda’nın makyajının biraz fazla kaçtığını gözlemledim. Müzik ve Işık desteği de yine yerinde.
Yalnızlık, Kadın – erkek ilişkileri, klasikleşmiş kız kardeş kıskançlık problemleri üzerine hoş bir Kara Komedi izlemek isterseniz bu oyunu kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Ozlem Golbasi, Sivas Devlet Tiyatrosu toğluluğunu favorisine ekledi
1 ay önce