-
-
Toplumdan ötekileştirilen insanları anlatması yönünden “Öteki” ismiyle uyarlanmasını yaratıcı buldum. Oyunda genel olarak oyunculukları beğendim. Sadece Çağdaş Tekin'e verilen rol, rol dağıtımında basite kaçıldığı hissi uyandırdı. Teftişör'deki role çok benzer bir rolde oynadı. Oyun Kumbaracı50’de oynanıyor. Sahne düzeni, sahnenin ortaya alınıp seyircinin dört yanına oturması şeklinde kurulmuş. Bu düzen, iyi oyunculuklarla desteklenince seyirci olarak kendinizi daha çok oyunun içinde hissediyorsunuz. Bu yüzden başka sahnelerde aynı etkiyi yaratacağını düşünmüyorum maalesef. Oyunla ilgili en büyük eleştirim dekor ve kostüme. Dekor ve kostümde çok basite kaçtıklarını düşünüyorum. Bazı kostümler çok kötüydü. Dekor göstermeci sahnelemeye uygun, kostüm ise benzetmeciye. İkisi arasında tutarsızlık vardı. Hatta kostümler arasında da tutarsızlık var. Kızlar benzetmeci, geri kalanlar göstermeciydi. Sonuçta orada bir dünya yaratılıyor, kostüm ve dekor yüzünden yaratılan dünyaya inanmakta zorlandım. Dekor ve kostümün işlevini de küçümsememek gerek. Oyun; metninden oyunculuğuna, ışığından kostümüne her şeyiyle yaratılan dünyaya hizmet etmeli ve hepsinin dengeli-uyumlu olması gerektiğini düşünüyorum. Bu oyunda onu göremedim maalesef. Oyunda güzel anlar yakalanmış. Yargılama sahnesinde seslerin üst üste binmesiyle doğallık sağlanmış. Makasın bıçağa dönüşme sahnesi çok güzeldi. Ve makasla bıçak sesinin çıkarılarak gerilimin artırılması çok iyiydi. Metin Venedik Taciri’nden uyarlanmış ve “Bir gün siz de ötekileştirilebilirsiniz.” mesajı veriliyor. Oyun boyunca karakterler arasında çok keskin bir nefret çizilmiyor ama yargılama sahnesinde iki tarafın da birbirine nefreti çok keskin veriliyor, bu beni rahatsız etti. Bu nefretin altı tam doldurulamamış gibi geldi.
-
Bu sene izlediğim en iyi oyunlardan biri, Kumbaracı 50 her zamanki gibi geleni geldiğine memnun uğurladı :) Çok kuvvetli bir Shakespeare metni, üstünde düşünülmesi gereken insana dair çok fazla detay vardı. Bitmeyen dinsel ayrımcılık vahşeti, ebeveyn ilişkilerinin ağırlığı, merhamet, çıkar ilişkileri, zalimlik, dışlama, hayatta her an herkesin azınlık konumuna düşebileceğini ve azınlıkların hep ezildiği bu hoyrat dünyayı 1.5 saat dikkatleri hep açık tutarak anlattılar, ağlattılar da, güldürdüler de. İsmail Sağır'ı "Tek kullanımlık Hikaye" den sonra yeniden izlemek çok güzeldi ama sondaki sürprizi akıştaki bakışlarda veya bedensel mesajlarda hiç hissedemedim. Yiğit Sertdemir'e bayıldım :) Herkesin emeğine sağlık!
-
Oyunun isminin başına yapılan ekleme ile açık bir şekilde belirtilen, Shakespeare'in metninde biri oldukça belirgin, diğerinin ise nüveleri bulunan, iki farklı karakterin "öteki"likleri üzerinden yorumlanmış bir Venedik Taciri uyarlaması. Belki kostümleri hariç her bir unsuru ile keyif veren bir yapım olmuş. Ancak oyunun başından itibaren Shylock'un ötekileştirilmesine yeterince tanık olurken diğer karakter için bu süreç hızlı ve kaba bir şekilde veriliyor. Söz konusu süreç oyun içerisinde ince detaylar ile işlenmiş olsaydı çok daha değerli Venedik Taciri yorumu olabileceğini düşünüyorum.
-
Nilüfer Tiyatro Festivali kapsamında izleme fırsatı buldum.
Venedik Taciri'ni yıllar önce metin olarak ilk defa okuduğumda, sahip olduğu plot twisti ile beni etkilemişti. Herhalde herhangi bir anlatıda bunu ilk defa kullanan bu oyun desek yanlış sayılmaz. Sahnede çok etkileyici olduğunu düşünmüştüm ve Bursa Devlet Tiyatrosu'nun günümüz uyarlamasıyla sahnelediği versiyonunu izledim. Tam düşündüğüm gibi, oyunun o özelliği, oyunu ilk defa izleyen biri için etkileyici olabilecek şekildeydi fakat kızının damat adayını seçtiği sahneleri Var mısın Yok musun programı konseptinde yapmış olmaları pek keyif vermemişti.
Bu oyunu ilk defa 1594 yılı İngilteresinde izleyen bir hıristiyan olmuş olsaydım çok etkilenir ve çok severdim. Oyun tam anlamıyla, iktidarın ve o günün makbul dininin inananlarının hoşuna gidecek, merhamet olgusu arkasına gizlenen, bir tür, 'hoş gördüğün' senden olmayanın her şeyini kaybedişini izlediğin ve bunu en büyük güç, inanç olgusu içinde yapabildiğin, Roma'da gladyatörleri bir kolezyuma sokup birbirlerini öldürmelerini izleyen ve bundan zevk almaları gibi, insanın hayvani yönüne hitap ediyor. Tabii o günün izleyenleri bunları hiç de böyle okumuyordu. Aksine, izledikten sonra mutlu ve hak dine inanmanın verdiği güvenle evlerine dönmüşlerdi.
O günün makbul oyununa bugünden baktığımızdaysa, günümüz değerlerine hiç de uygun olmayan bir tablo görürüz. Laikliğin ve inanç özgürlüğünün olmadığı, mülkiyet hakkının olduğu fakat yargının istediği şekilde bunu eğip bükebildiği, azınlığın çoğunluk tarafından ötekileştirildiği bir dönemde geçer. Günümüz değerlerine hiç uygun değil dedim ama bu saydıklarımın hepsinin şu an ülkemizde yaşandığını hepimiz biliyoruz. Ne acı.
Evet, günümüz batı değerleri bunların olacağının taahhütünü verir ve bizim ülkemizde de uyulması beklenir. Bunun üzerinden oyunu tekrar okuduğumuzdaysa, o gün iktidarın metni olan bu metin, günümüzde ötekileştirilen azınlığın metni haline gelmiştir.
Kumbaracı50'nin de sahnelediği ve oyunun üzerinde durduğu kısmı tam olarak buydu. Anladığım kadarıyla, oyunun vurucu olarak nitelendirebileceğimiz özellikleri, ötekinin içinde bulunduğu zor durumu anlatabilmek için sıradan bir unsur haline getirilmiş ve kıyafetler dekorlar dahil her şey minimal tutularak bu düşünce ön plana çıkartılmış. Bu anlamda etkileyici fakat tüm bu derdini bir kenara bırakıp, bir tiyatro oyunu olarak görürsek, tatsız tuzsuz ve kadınların olduğu kısımlar çok aceleyle, sadece görevini tamamlamak için varmışlar hissiyatı yarattı. Oyunda venedik taciri dışında neredeyse hiçbir şey kalmamış gibiydi. Oyunculukları ayrı bir kefeye koyuyorum.
Vermek istediği mesajı fazlasıyla veren bir oyun ve bu anlamda bana bunları düşündürdüğü için iyi bir oyun olduğunu düşünüyorum fakat Venedik Taciri'nin aslında ne olduğunu bilmeyen ve asıl temsilini izlememiş kişiler için birçok şey havada kalabilir. Bunu, oyun sonrası oyuncularla söyleşide yapılan yorumlarda gördüm. Emeği geçen herkese teşekkürler.
Afife / Tiyatro Afife