Öncelikle oyunu ilk olarak Üsküdar Tekel Sahnesi'nde izledim dün de Süreyya Operası'nda izledim. Tekrar gitme nedenim hem oyunu çok beğenmem hem de Süreyya Operası'nın muhteşem atmosferinde görmeyi istemem.
Oyun ile ilgili yorumuma gelecek olursam. Tiyatro oyununun çok iyi olmasının en önemli unsuru ekibin iyi olmasıdır. Çünkü ekip iyi olunca metin yorumu, reji yorumu, dekor,. Işık kostüm ve oyunculuk yorumu birbirine uyumlu oluyor ve ortaya sözünü ve derdini anlatan mükemmel bir oyun çıkıyor. "70’li yılların sonlarında değişen sosyal yapının ve ekonomik hayatın etkisiyle adını, varlığını ve çaresizliğini çözmeye çalışan “Kadınların” sıkışmışlığını çağdaş bir orta oyunu dünyasından anlatır."
Bu tanımı çok sevdim yazanın ellerine sağlık. Gerçekten oyun bunu anlatıyor. Bizleri o döneme götürüp kadınların varoluşunu gösteriyor. Hatta erkeklerin de. Bir nostalji yolculuğu. Sonunda bakıyorsunuz ki günümüzde de hiçbir şey değişmemiş. Kiralar yüksek, faturaları ödeyemeyen aileler parasizliktan bir yuva kuramayan insanlar ve kentsel dönüşüm.
Oyunu seyrederken "Rumuz Goncagül bunu mu anlatıyormuş dedim kendi kendime. İlk defa böyle bir yorumunu seyrediyorum. Görsellerin değişimi hikayeye göre anlatımı ve binaların etkisi etkiyi arttırıyor. Bunun için İstanbul Devlet Tiyatrosu'na yönetmen Zafer Algöz'e, kreatif ekibe ve oyunculara tebriklerimi sunuyorum. İstanbul Devlet Tiyatrosu bu sezon gerçekten çok iyi ve kaliteli oyunlar çıkartmaya başladı.
Oyundaki dönem atmosferi ile yeşilçam hissini alıyorsunuz. Ben bazen tiyatro bazen de film seyrediyor gibi oldum.
Türkan Şoray ile Kadir İnanır filmleri gibi büyüleyici..
Oyunculuklar muhteşem Eylem Yıldız ve Dilek Güven muazzam oyuncular role bütünlük sağlanmışlar, gerçekten çok iyi anne kız olmuş ve dertlerini hissettim. Duygu Gökhan ile Ayşen'in derdi içime işledi. Oyunun erkekleri toplumda nasılsa öyle. Engin Delice Müfit Murted'i öyle bir oynuyor ki hayran kaldım.
"Bayan değil hanımefendi Kadın"cümlesine bayıldım. Geçmişe günümüzden bir gönderme gibi olmuş. Efe Erkekli tam bir dönem solcusu Sıtkı olmuş kadının alın terinin savunucusu.
Bütün oyuncuları ve ekibi geleneksel Türk tiyatrosu oyununu hakkını vererek temsil ettikleri için tebrik ediyorum
Müzikler ve orkestra oyunun hikayesini destekliyor atmosfere sokuyor. Bir bütün olmuşlar.
Şunu da demeden geçemeyeceğim öyle hadsiz ve bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan yorumlar okudum. Hatta hakarete varan yorumlar hatta. Çok üzüldüm. Böyle olmamalı. Yorum için oyun metni, konusu, dönemi, derdi, türü ve yorumlanması ile ilgili bilgi sahibi olmak gerekiyor.
Bir gün anlaşılır diye ümit ediyorum.
Oyunu mutlaka seyredin.
oktay arayıcı'nın oyunu, yoksul insanların hayatta kalmak için neler yaptığını anlatıyor, onun kahramanları sadece hep bir sonraki adımı düşünen, yoksulluğunun asıl problemlerine inemeyen ve zaten ortak bir sistem tepkisi gösteremediği için yoksul kalan insanlar.
başkahramanlarımız anne ve kızı, biriken kiralar yüzünden çareyi evlenmekte bulur, alt katlarında bir delikanlı da onların kiracısıdır, çeşitli talipliler arasında bir tür 'evlenme programı' gibi bir seçmece yaparlar.
karadenizli müteahhit, genç kadınları seks işçiliğine zorlayan bitirim ve onun tuzağına düşmüş ilk karısı, ezik nüfus memuru, 'yanlış batılılaşmış' yaşlı bir adam vs.
nasıl? kulağa cıvıltılı gibi geliyor. ama bu oyunda asıl görülen, bizim çoktan yok olmuş çok kültürlülüğümüzdür. zafer algöz'ün yorumu, herhangi bir dikkat çekme ve yorum getirme zahmetine girmeyen ucuz bir eskileri yad etme nostaljisidir. oyunun karakterlerinin, oyundaki halleriyle artık içimizde olmadıkları muhakkaktır.
projeksiyona yansıtılan istanbul silüetleri, oyundaki silik durumları ve karakterleri daha da flulaştırıyor. trt arşivden bir bölüm izlermiş gibi izliyoruz bu oyunu veyahut eski bir yeşilçam filmini, mektuplardan evleneceği kadın ya da erkeği arayan, eline geçecek çok az bir para için sürekli nasıl kazıklayacağını düşünen, sevdiğine aşkını söyleyemeyen, 'tesadüfen' karşılaşılan, 'birden' oluveren durumlarla dolu bir oyun... halbuki geçim sıkıntısı hala can yakıcı bir gerçek ve o bu oyunun asıl derdi olarak, sadece kör göze parmak beylik bir kaç cümle ile geçiliyor. oyunu yapanların asıl dertleri sadece bir saygı duruşu gibi gözüküyor. para kazanmak için neleri göze alıyoruz, nelerden vazgeçiyoruz, bu 'özel' hayatlarımızda dahil olmak üzere bütün ilişkilerimizi nasıl biçimlendiriyor, yoksullar yoksulların kurdu haline nasıl dönüşüyor? odak kaçmış, çünkü özü değil, çizgileri, karakterleri yaratan koşullar değil, karakterlerin jestik taslakları tutulmuş.
tabi ki oyun sadece olumsuz öğelerle dolu değil. oyunun ikinci perdesinde, zilli sahneler başlar, zil çalıp kız ile evlenmek isteyen erkekler eve gelir, bu anlarda tempo yükselir, izlerken düşünmeden edemedim, eğer 'aslına sadık kalmak' gibi bir takıntı olmasaydı, sadece özünü korusaydılar ve yeni bir yorum getirseydiler, şu an izlediğimiz bu sahneden açılarak nasıl değişik bir yorum getirilebilirdi diye? bu kısımdan sonra oyunculardaki tutukluk ve yapaylık katan tutumlar da kısmi olarak değişti, bir rahatlama geldi. sahne yerinin epik alana dönüşümü seyirciler tarafından da hemen benimsendi, oyuna dahil olmaya başladılar.
sonuç olarak orta karar bir oyun.
son olarak da şarkıların çoğu anlaşılmıyor, bu teknik problem özel-devlet her yerde var, artık mesele bile etmiyorum yani. :)
Doruk Çağar, Derya Özer profilini favorisine ekledi
3 yıl önce