-
Yıllardır kapalı gişe oynayan ve bu başarısını her temsilde haklı çıkaran bir oyun. Biletler satışa çıkar çıkmaz tükeniyor, çünkü izleyiciler yalnızca bir oyun değil, sahnede yaşanan gerçek bir deneyimi izlemeye geliyor. İstanbul Devlet Tiyatrosu, bu oyunda sanatı yalnızca sahnelemekle kalmamış, ona ruh da katmış.Uzun zamandır sahnede böylesine derinlikli, zekice işlenmiş ve oyunculukla taçlanmış bir yapıt izlememiştim. Profesyonel, hem metniyle hem sahneye koyuluş biçimiyle tiyatronun neden hâlâ en güçlü anlatım biçimlerinden biri olduğunu hatırlatıyor. Bu oyun, sadece alkışlanmakla kalmıyor; izleyicide sahne kapanırken dahi süren bir yankı bırakıyor. Dušan Kovačević'in kaleminden çıkan Profesyonel, İstanbul Devlet Tiyatrosu sahnesinde usta işi bir yorumla hayat bulmuş. Oyunun temelinde, ideolojiler ve insanlık halleri arasında sıkışıp kalmış iki adamın hesaplaşması yatıyor. Ancak bu hesaplaşma, yalnızca kişisel bir yüzleşme değil; bir dönemin, bir sistemin ve hatta insan doğasının ironik bir portresi olarak karşımıza çıkıyor. Işıl Kasapoğlu'nun metni ele alış biçimi, oyunun ruhunu sahneye taşıyan en önemli unsurlardan biri. Hikâyeyi kuru bir politik eleştiri olarak sunmak yerine, karakterlerin iç dünyalarına odaklanan bir reji anlayışı benimsenmiş. Sahnedeki ritim kusursuz; ne temposu düşüyor ne de dramatik yoğunluk gereksiz yere yükseliyor. Her sahne, bir sonrakine ustaca köprü kurarak izleyiciyi zihinsel ve duygusal bir akışta tutuyor. Yetkin Dikinciler ve Bülent Emin Yarar ise oyunun kalbini oluşturan iki dev oyunculuk performansı sergiliyor. Karakterlere kattıkları sahicilikler inanılmaz. Dekor ve ışık tasarımı da oyunun anlatısını güçlendiren unsurlar arasında. Minimal ama anlamlı tercihler, hikâyenin geçtiği dönemin ruhunu yansıtırken, karakterlerin yalnızlığını ve sıkışmışlığını da pekiştiriyor. Profesyonel, yalnızca sahnede anlatılan bir hikâye değil; insanın idealler ve gerçekler arasında nasıl savrulduğunu hatırlatan bir ayna. İronik ama bir o kadar da dokunaklı. Özellikle tiyatro öğrencileri için ders niteliğinde bir yapım.
-
Hayatın bütün dönemeçlerine aynı anda dokunabilen, katmanlı, derinlikli ve yüksek nitelikli bir tek kişilik performans. Tek kişilik bir oyunun nasıl hem bir ömrü, hem de o ömrün kırılmalarını taşıyabileceğini görmek gerçekten çok etkileyici. Gülce Hanım'ın sahnedeki hâkimiyeti, metnin taşıdığı duygusal yoğunlukla birleşince ortaya yalnızca bir oyun değil, izleyicinin kendi yaşamıyla yüzleştiği güçlü bir teatral deneyim çıkıyor. Her yaştan seyirci, kendinden bir parça mutlaka buluyor: Bir çocukluk kokusu, bir gençlik hevesi, bir yetişkinlik yorgunluğu ya da sessizce büyüyen bir bilgelik… Oyun tam da bu yüzden hem güldürüyor hem içi titretip gözleri dolu bırakıyor.
Gülce Hanım ise oyunun merkezinde parlıyor. Tek kişilik bir sahnenin sınırlarını aşan bir enerji, kusursuz bir ritim duygusu ve olağanüstü bir duygu geçişi ustalığı. Bir an kahkaha yükselirken diğer an kalbine dokunan bir sessizlik çöküyor. Bu dengeleri kurmak, duyguların arasında böyle ustalıkla dolaşabilmek, ancak sahne disiplinini yıllarca taşımış bir oyuncunun yapabileceği bir şey. Oyun her dönemin kendi ışığını, kendi acısını ve kendi güzelliğini barındırdığını hatırlatıyor. Bir anda kahkaha attırıp hemen ardından insanın boğazını düğümleyebilmesi, samimiyetinden ve gerçekliğinden geliyor.
Hiçbir şey zorlanmıyor, gösterilmeye çalışılmıyor; her şey olması gerektiği kadar sade ve etkileyici. Seyirciyi yalnızca izlemeye değil, düşünmeye, hissetmeye ve kendi yolculuğuna dönüp bakmaya davet ediyor. Güldürü ile iç burkan duyguları aynı çizgide buluşturan bu sahne dili, "Yaş Dediğin"i sıradan bir tiyatro oyunundan çıkarıp unutulmaz bir performansa dönüştürüyor. Kısacası... "Yaş Dediğin" hem anlatısıyla hem oyunculuğuyla iz bırakan, oyun bittikten sonra bile insanın içinde yaşamaya devam eden nadir oyunlardan biri. Muhakkak seyredilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben ise tekrardan gideceğimin garantisini veriyorum. Emeği geçen herkesi kutlarım!
-
Bir oyunun içine girdiğinizde, bazı hikâyeler sizi çepeçevre sarar ve sahneden ayrıldıktan sonra bile zihninizde yankılanmaya devam eder. "Çoğunlukla Bazen" de işte böyle bir oyun. Zihinsel sağlık, bireysel özgürlük ve aile dinamikleri üzerine kurulu bu hikâye, seyirciyi yalnızca izleyici olmaktan çıkarıp bir kararın, bir çatışmanın tam ortasına bırakıyor. Sahne tasarımı minimal ama etkili kullanılmış. Dream A Little Dream Of Me sahnesi ise gülümseten detaylardan biriydi. Ancak bazı sahnelerde temponun düştüğünü ve hikâyenin ritminin biraz sekteye uğradığını hissettim. Lakin yeni bir oyun. Zamanla akış daha dinamik hale gelecektir mutlaka. Onun dışında gözlemlediğim, oyun, zihinsel sağlık konusunu ele alırken ne didaktikleşiyor ne de duygusal manipülasyona başvuruyor. Bu dengeyi kurabilen oyunların sayısı ne yazık ki azdır. Başta Selen Uçer’in performansı olmak üzere bütün oyuncular harikaydı. Başarılı bir oyun olmuş. Tebrikler!
-
"Bir kadın kaç kere ölür?"
Nazan Kesal’ın etkileyici performansıyla hayat bulan, Şebnem İşigüzel’in kaleminden çıkan ve Berfin Zenderlioğlu’nun yönetmenliğini üstlendiği "Yaralarım Aşktandır" mükemmel bir kadın işi. Oyunda, Nazan Kesal’ın muazzam oyunculuğu sayesinde Furuğ’un dünyasına derin bir empati geliştirmek mümkün oluyor. Nazan Kesal, sahnede Furuğ’un sancılı hayatını, kadın olmanın zorluklarını, aşkı, acıyı ve özgürlüğü arayışını büyük bir duyarlılıkla yansıtıyor. Şebnem İşigüzel’in kaleminden çıkan metin, Furuğ’un hayatına dair sadece biyografik bir anlatıdan öte, onun içsel çalkantılarını, isyanlarını ve tutkusunu yansıtıyor. Şebnem İşigüzel, Furuğ Ferruhzad’ın şiirsel dilini oyuna ustaca yedirmiş. Berfin Zenderlioğlu’nun yönetmenliği ise oyunun ruhunu sahneye başarılı bir şekilde yansıtan bir diğer önemli unsur. Zenderlioğlu, minimal ama etkileyici bir sahne tasarımıyla, Furuğ’un hayatındaki sancıları ve gelgitleri gözler önüne seriyor. Yönetmen, oyuncunun performansını ve metnin derinliğini, yalın ama vurucu sahne geçişleriyle destekliyor. Bu sade ama etkileyici yönetim anlayışı, oyunun atmosferini güçlendiriyor ve izleyicinin dikkatini tam anlamıyla sahnede tutmayı başarıyor. "Yaralarım Aşktandır" sadece Furuğ Ferruhzad’ın hayatını anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda kadın olmanın, sanatçı olmanın ve birey olarak var olmanın sancılarını da derinlemesine işliyor. Oyunu izlerken, Ferruhzad’ın içsel yaralarını hissediyor, onun aşka, özgürlüğe ve sanata olan tutkusunu paylaşıyorsunuz. Bu oyunu sadece izlenmesi gereken bir tiyatro eseri değil, aynı zamanda insanın içinde burukluk bırakan unutulmaz bir deneyim...
Tekrar seyredeceğim :)
-
Oyunda biraz daha hareket olmalıydı bence. Ama zamanla oyun oturdukça düzeleceğine inanıyorum. Onun dışında Merve hanım çok hoştu.
Profesyonel / İstanbul Devlet Tiyatrosu