Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor ki bugüne kadar hep sinema filmi ve dizilerde yer almış bir isim için ilk kez sahne deneyimi yaşayıp bunun ağırlığını kaldırmak göründüğü kadar kolay değil. Bu yüzden Kesal’ın sahneye çıkışı için en iyi yaptığı şey olan hikaye anlatıcılığı üzerinden kurgulanan oyunla sahne alması, en azından ilk tiyatro oyunu için doğru ve bir o kadar da stratejik hamle olmuş. Bozkırın ortasına doğmuş bir esnaf çocuğunun, aklı karışık bir ergenin, mecburi hizmette yaşlanmış bir hekimin gözünden bir Anadolu masalı anlatan Kesal, bu topraklar üzerinde yaşamını sürdüren insanların günlük yaşamlarına, dertlerine, hayallerine, mutluluklarıyla üzüntülerine bizi ortak ederken sosyal ve siyasi tarihimizin unutulmaz olaylarının zihnimizdeki tozlarını da dağıtıyor. Bunu yaparken de sakin fakat kendinden de bir o kadar emin anlatımıyla kendi yaşamının az bilinenlerini cömertçe izleyicisine açıyor.
Çocuklara, genç kadınlara, delikanlılara dair, bu topraklarda uzun yıllardır yaşanagelen ve her ne kadar unutturulmaya çalışılsa da belleğimizde hâlâ yaşanmaya devam eden 12 Eylül Darbesi’ni, faili meçhulleri, yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’i, acımasızca dövülen Ali İsmail Korkmaz’ı, vahşice öldürülen Hrant Dink’i ve daha nicelerine de değinen Kesal, kişisel hikayesini toplumsal kodlarla örüyor. Hikâyeleri unutmamanın, hatırlamanın, anlatmaya devam etmenin adalet duygusuyla ilgisi olduğunu söyleyen Kesal’ın anlatımı ağırlığı olan bölümlerin yanı sıra güldüren anekdotlarıyla da izlemesi ve dinlemesi zevkli bir oyun ortaya koyuyor. Sahnede yer alan tek bir sandalye üzerine oturarak aktardığı hikayenin perdede zaman zaman yer alan görüntülerle desteklendiği oyunu Kesal’ın şu sözleriyle bitirmek isterim: “Anılar ayazmayı bekleyen yılanlar gibidir, kalbimizin çerini çöpünü temizlerler; suyu içilir hâle getiren yılanlar gibi gelecek günlerimizi de yaşanır kılar anılarımız. Anılar toplumsal belleğimizdir de aslında!”
Nihal Yalçın'ı sahnede izlemek adına geldiğim oyunda Onur Berk Arslanoğlu'nun müthiş performansı ile karşılaştım. Daha önce iki oyuncuyu da izleme şansım olmadı ve ikisi de gerçekten mükemmel iş çıkarmışlar. Tabii ekibin de büyük katkılarıyla ortaya çok farklı bir yapıt çıkmış.
Daha önce izlediğim oyunlar dışında bambaşka bir oyundu. Dijital unsurlar, görsel efektler, sahne kullanımı, dekor, kostümler hepsi ayrı güzel ve bir bütün olarak da çok uyumluydu. Alışılagelmiş masallardaki cadı, çirkin, kötü kadın karakterlerini farklı bir bakış açısı ile masalsı bir anlatımla sahnelemişler. Duvarlara yansıyan ışık şöleni, gerilimli müzikler ile anlatı daha da kuvvetlenmiş.
Ben oyunu da, oyuncuları da, kullanılan dijital unsurları da, akışı da çok beğendim. Farklı ve güzel bir deneyim edinmek isterseniz mutlaka izleyin derim:)
Ayazmanın Yılanı / Tiyatro Poyraz