-
Oyunu 19 Aralık 2024 akşamı DasDas'ta izledim. Kafka'nın Dava'sının günümüze uyarlanmış hali. Oyunun Joseph K.'nın suçsuzluğunu, daha doğrusu ne ile suçlandığını bilmeden yaşadığı eziyeti anlamlandırma çabasını başarılı yansıttığı konusunda açıkçası şüphelerim var. Her ne kadar Mert Fırat şahane bir oyuncu olsa da, hikayenin kurgulanışının eksik yanları olduğu ve o çaresizliği yeterince yansıtamadığı kanaatindeyim. Bunun yanında akıcı ve eğlenceli bir oyundu. Bir hukukçu olarak, hukuk dilinin insanlara yabancılığına, dava süreçlerinin hantallığına, avukatların pervasızlığına, insanların çaresiz bekleyişlerine, mahkeme işleyişlerine dair eleştirilerine acı acı güldüm. Didem Balçın konuşurken mahkeme kalemiyle mücadele eden bir avukatın yerine kendimi koydum. Genel olarak beğendim ancak dediğim gibi anlatısını yetersiz buldum. Ortalama bir oyun olduğunu söyleyebilirim.
-
Oyunu 12 Aralık 2024 akşamı DasDas'ta izledim. Cyrano bir klasik. Hem tiyatro hem de edebiyat açısından. Ben de her iki anlamda da klasikçi olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Defalarca sahnelenmiş bir oyun. Başrolünü oynayan sevgili Bülent Emin Yarar oyunu yıllar önce DT'da oynamış. Klasik bir oyunun klasik anlatımdan uzak, re-make'lerini genel anlamda sevemeyen biri olarak bu oyundan da hoşlanmayacağım önyargısıyla gittim. Ancak bayılmasam da beğendim. Hikaye kırpılmış, belli başlı önemli yerleri atılmış ve biraz daha eğlenceli hale getirilmiş olsa da (Cyrano'nun kahramanlık yönünün anlatımı zayıf kalmıştı bence) başarılıydı. Oyunculuklar da öyle. Christian rolünde Mert Fırat yerine geçen Tarık Özenbaş, Caner Erdem, Ece Çeşmioğlu ve tabii ki Bülent Emin Yarar... Eğlenceli, temposu yüksek, anlatımı duyguluydu.
O efsane tiradla bitirmek istiyorum:
''Ne yapmak gerek peki?
Sağlam bir arka mı bulmalıyım?
Onu mu bellemeliyim?
Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi
Önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?
Bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı?
İstemem!
Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret?
Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım?
Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip,
Taklalar mı atmalıyım?
İstemem! Eksik olsun!
Ciğeri beş para etmezlere mi yetenekli demeli?
Eleştiriden mi çekinmeli?
Adım Mercuré dergisinde geçse diye mi sayıklamalı?
İstemem!
İstemem! Eksik olsun!
Korkmak, tükenmek, bitmek…
Şiir yazacak yerde eşe dosta gitmek.
Dilekçeler yazarak içini ortaya dökmek?
İstemem! Eksik olsun!
İstemem! Eksik olsun!''
-
Oyunu 30 Ekim 2024 akşamı, Zorlu PSM'de izledim. Bu sezon açıkçası benim için çok keyifli başlamadı. Gittiğim oyunları pek iyi seçemiyorum artık galiba derken, ilaç gibi geldi… Tolga Bey'i daha önce üç farklı oyunda seyretmiştim, İpek Hanım'ı da beraber sahne aldıkları Daha İyi Günlerimiz Olmuştu isimli oyunda seyretmiştim. Her ikisinin de çok iyi oyuncular olduğunu zaten biliyordum ancak bu oyunda ikisinin de performansına bayıldım. Çamlıca’daki bir evde 1971 yılı sıkı yönetim sokağa çıkma yasağı ve 2020 yılının pandemi yasağının sahnede buluşması… Tek mekanda, bir ailenin birkaç nesildir süren hikayesi. Dekorda en ufak bir değişiklik yokken, oyuncular bizi 50 yıl önceye götürüp getirdi. Uyumları çok güzeldi. Toplumsal derin hikayelerin, bir ailenin hikayeleriyle harmanlanması… Dedenin yarım kalmış ve yarım yamalak anlattığı hikayesiyle torununun eşiyle yaşadıklarının özdeşliği de acı-tatlı bir tebessüme sebep oldu yüzümde. Ne kadar doğru bilmiyorum ama onun ifadesiyle; ''İnsan sevgiye hürmet etmeli, sevginin her türlüsüne'' Gerçekten söylendiği gibi sıcacık, çok tatlı bir oyun. Fırsatım olursa, tekrar izleyeceğim. ''Söylenecek şey bazen öyle bir raddeye ulaşır ki fındığım, hangi kelimeyi koysan kifayetsiz kalır, işte orada şarkıya terennüm girer'' Söylemeden geçemeyeceğim, İpek Hanım'ın sesi de ipek gibi. Alkışı bol olsun!
-
Oyunu 23 Eylül 2024 akşamı, Baba Sahne'de izledim. Pınar Hanım şahane bir oyunculuk sergiledi. Hikaye alıştığımızdan oldukça farklı bir biçimde kurgulanmış ve anlatılıyor. Hem çok farklı hem çok tanıdık bir hikaye. Hangimizin çevresinde hayatı özgecilikle geçmiş, kendini birilerine vakfetmiş ve bundan şikayet etmek yıllarca aklına bile gelmemiş bir Ayten yoktur ki? Yine metni eleştirecek oluyorum ancak anlatı o kadar başarılıydı ki, bunu gölgeliyordu. Neşesi ve üzüntüsü öyle gerçekti ki... Hem güldürdü hem hüzünlendirdi. Bu şahane oyuncuyu başka bir oyunda tekrar izlemeyi umuyorum.
-
Oyunu 22 Eylül 2024 akşamı, Zorlu PSM'de izledim. Afife, hiç şüphesiz Türk tiyatrosu için çok kıymetli bir karakter. Onun hikayesini böyle bir kadro ve prodüksiyonla izlemek oldukça heyecan verici olacak diye düşünmüştüm ki... benim açımdan büyük bir hayal kırıklığı oldu. Hikayenin anlatılış biçimini beğenmedim, bence ortada bir hikaye bütünlüğü de yoktu. Oyunculukların hepsi çok başarılıydı, özellikle Necip Memili öne çıkıyordu. Ancak dediğim gibi, ortada bir hikaye değil, anlam bütünlüğü olmayan mesajlar vardı. Bora Akkaş'ın canlandırdığı karakterin (o da niye besteci Selahattin Pınar değildi anlamak mümkün değil) alakasız bir biçimde ve yerde ayet-i kerime okuması, okuma şekli vs. beni çok rahatsız etti. Ayrıca yenilikçi olmak adına sanırım araya sokulmuş olan crossdresser mı desem dragqueen mi acaba o yüzyılın İstanbul'unda hangi gece mekanında sahneye çıkıyordu çok merak ettim. Yorumum biraz sert oldu, farkındayım; emeğe saygısızlık etmek de istemiyorum ancak bu kadar -elbette bence- abartılı öven yorum okuduktan sonra kendimi tutamadım. Ünlü oyuncuları topla, prodüksiyona çokça para yatır, güçlü bir reklam çalışması yap, al sana tiyatro... olmuyor maalesef.
Joseph K. / DasDas