Bay Samir’i 27.12.2024 tarihinde Büyükçekmece AKM Bedia Muvahhit Sahnesi’nde izledim. Evimin yakınındaki sahneye gelince ve bayağıdır izlemek istediğim bir oyun olduğu için hemen bilet aldım ve izlemeye gittik. Salona ilk girdiğimizde sahne ortasında duran koşu bandı, kağıtlardan birleştirilerek yapılmış bir cansız manken ve yerde birkaç obje bizi karşılıyordu. Az çok konusuna hakimdim oyunun, yine de sahnede gördüklerimle kafamda birleştirince hikaye yavaş yavaş şekilleniyordu adetâ. Oyunun yazarı Alper Kurbaloğlu’nun ismini ilk kez duyuyorum, zira çok iyi bir metinle kendisini tanımış olmaktan dolayı ismini hemen hafızama yazdım. Oyun; hayatında bir anlam arayışı olan, yalnızlığıyla sırdaş olmuş, bu sırdaşlığa bir arkadaş arayan ve hayat mücadelesinden yorulmuş Bay Samir’in Taksim ile Şişli arasındaki spiritüel yolculuğunu anlatıyor. Koşu bandı üzerinde hem yol seyrini izliyoruz, hem de duygu durum değişimlerinde yürüyüş bandındaki ataklarıyla ilişki kuruyoruz. Zira oldukça mantıklı ve yerinde bir tasvir olduğunu düşünüyorum. Arka barkovizyonda 23:10 saati yer alıyor ve Bay Samir’in spiritüel yolculuğunda plastik mankenini sırtlayıp kendisiyle olan muhabbetinin derinliğine iniyoruz. Bu noktada yanlızlığının ilk fısıltıları kulağımıza yavaşça çalınıyor ve hikayenin daha derinine, yani en başa dönüyoruz. Karakterimizin her gün işten eve yürüdüğü bu 3 km’lik yolda görmeye her zaman alışık olduğu Matmazel tuhafiyesi, sahibi Sabit bey, dert ortağı “hilkat garibesi” ne benzettiği plastik manken ve tuhafiyenin hemen yanıbaşındaki leblebi dükkanını sahnede adeta yaşıyoruz. Işık tasarımlarıyla geçişleri çok iyi veriyorlar. Değişen zaman döngüsünde değişmeyen tek şey Bay Samir’in yanlızlığı ve buna rağmen hayata duyduğu mahçubiyet, çekingen tavırlarla tüm bunlarla barışmış, kendi benliğini kabullenmiş, aksine kırıcı olma tavrından bir hayli uzak bir karakterle beraberiz. Ben Bay Samir’i yakından tanırken çok sevdim, kendisiyle kısa süreliğine bir yoldaşlığımız oldu sahnede. İzleyiciye bu samimiyeti hissettirmek bir meziyettir ve üstesinden gayet profesyonelce geliyor. İzlerken kendimi Taksim-Şişli arasındaki o uzun yolda, Harbiye sokaklarında buldum. Matmazel tuhafiyesini, yanındaki leblebi dükkanındaki sıcak leblebi kokusunu hissettim. Karaktere hayat veren Kerim Urun’u tebrik ediyorum, çok iyi bir oyunculuk sergiliyor. Bu yolculuk diğerlerinden biraz farklı geçiyor çünkü Bay Samir’in her gün sürekli ziyaret ettiği o tuhafiye dükkanının kapandığını fark ediyor. Sürekli dertleştiği plastik manken de haliyle yok, kime sorsa da kimseden net bir bilgi edinemiyor. Bu spiritüel yolculuğunda kendisine farklı karakterlerle eşlik eden Gökhan Gürün’ün işveren, çiçekçi, polis, büfeci, aşık sarhoş ve kahveci tiplemeleri oyunun varolan dramasına bir nebze renk ve akış katıyordu. Her biriyle olan ilişkisinde yine de kendine yer edinemeyen Bay Samir, her nasılsa dönüp dolaşıp gözü o plastik cansız mankende oluyordu. Düşündürücü yanı şuydu; o kadar canlı insanın veremediği dostluk aidiyetini nasıl olur da cansız bir manken verebilirdi. 3 km’lik o sıradan ve düz yolun aslında öyle sandığımız gibi sıradan olmadığını, Bay Samir’in konfor alanı olarak gördüğü evine giden yolculuğundaki değerli bir yol olduğunu anlıyoruz. Hiçbir şeye sahip olmayan bir insanın sahip olduğu şeyler daha özel ve içseldir. Size anlam katmayan değerler o insanlarda büyük bir anlam taşır. Bu bakımdan düşününce Bay Samir’i daha iyi anlıyoruz. Nemelazım ile başlayan ve boğazına düğümlenen kelimelerin kendisinde yarattığı boşluk gayet derindi. Ve oyunun sonuna geldiğimizde; sonun aslında başlangıçla bir ilişkisi olduğunu fark ediyoruz. İçimizi, gözyaşlarımızı görmesini istemediğimiz kimlikler, anlam yüklediğimiz, bize has olan ve kendi gerçekliğimizde bizi biz yapan şeyler, anıların yarattığı yük ve yalnızlığın kelime anlamını dolduran her bir yapı taşları... Tüm bunları düşündüğümde her birimizin hayatı boyunca başından sonuna kadar yürüdüğümüz o yaşam döngüsündeki kader yolunda birer Bay Samir olmuyor muyuz? Her insanın yürüdüğü kilometre farklıdır. Kimininki çok uzun, kimininki ise azımsanmayacak kadar kısadır. Önemli olan o yolda karşımıza çıkanlar değil midir peki? Ya da dürüst olalım, Bay Samir kadar yalnızlığımızla barışık mıyız? Hiç sanmıyorum…
İzlediğim tiyatro, müzikal, bale ve opera temsillerini kendimce yorumladığım güncel paylaşımlarıma Instagram’da @metinler.sahneler hesabımdan ulaşabilir, ilgileniyorsanız takibe alabilirsiniz!
Bay Samir / Kozmopolitan Tiyatro