-
-
Öncelikle muazzam bir çağdaş metin olduğunu söylemek isterim. Oyunun yönetmeni Sarp Doğa tarafından yapılan çevirisi de son derece başarılı. Bu denli titiz bir çeviri olmasa oyunun bazı bölümleri hızlıca didaktik duyulma tehlikesi taşıyor ancak hem çevirinin ustalığı hem oyuncuların marifeti sayesinde oyun son derece akıcı ve evrensel bir form kazanmış. Sırf bunun için bile çok teşekkür ederim. Ancak oyunda bunun dışında teşekkür edebileceğim o kadar çok şey var ki... Bana bu kadar iyi bir hikayeyi, bu kadar ustalıklı oyunculuklarla aktardığınız için, sahnedeki samimiyetiniz, seyirciyi oyuna dahil ederken hiç mış gibi yapmadığınız için, uzun zaman sonra izlediğim bir oyundan sonra "oh be yaşasın tiyatro" dememi sağladığınız için, üzerine çok çalışılmamış, popülist metinler tercih etmek yerine el değmemiş harika bir oyun metnini dilimize kazandırdırma niyetiyle elinizi taşın altına koyduğunuz için, sahneden pırıl pırıl parlayan gözleriniz için çok ama çok teşekkür ederim
-
Fatma Zehra Durgut’u ilk kez izledim ve hemen takibe aldım. O gözleri bir ışıldayıp bir doldu, bence performansı çok güzeldi. Oyunu da sevdim, izledikten sonra düşünmeye devam ettiğiniz türden oyunlardan. Grundrisse’in kayıp ve yasın içinde sadece kendi küçük dünyasından bakmayan, yaşadığı toplumu, ne yapmak istediğini sorgulayan, o çok kırılgan ruh halinde yine de her şeye rağmen kendine değer veren, gel-gitli ve zaman zaman haylaz, hayalperest halleri bence insana yeni bakış açıları sunuyor ve bence en güzel yanı bunu didaktik bir dille yapmıyor. Grundrisse’in kendisi de sanki neyin kesin doğru olduğunu bilmiyor ama kısıtlı seçenekler arasında seçim yapmak zorunda olmadığını, bu sıkışmaya hayır diyebilmeyi keşfediyor sanki. Özellikle oyun finalini bu açıdan çok sevdim. İzlerken gözleri dolan seyirciler gördüm, beyaz gergedan imgesi üzerinden düşününce hiç tanımadığım bu kişiler de beni ayrıca etkiledi. Yazmadan edemeyeceğim, Grundrisse gibi kendi hayal dünyamda bu kişileri de kucaklıyorum :)
-
Öncelikle Bahçe Galata'da oyun seyretmek çok keyifli, küçük sahneler ve yaşattıkları oyunun içinde olma deneyimi hep var olsun. Oyuna gelirsek genel olarak konusu önce sıkıcı bir sistem eleştirisi mi izleyeceğim acaba dedirtse de hikaye çok tatlı ve samimi işlenmiş: kurgusunu, akışı sevdim. Oyunculuklar ayrım yapmadan çok iyiydi, oyunu taşıyan şeylerin en önemlilerinden biri de bu zaten bence. Anne karakterinin gerçekliği, Grundrisse'in o inişli çıkışlı ruh hali beni etkiledi. Dekor namına çok bir şey yok ki hikaye bunu gerektirmiyor da zaten. Müzikler az ve öz, bayıldım. Oyunun ortalarına doğru çalan şarkıdan inatla birkaç söz aklımda tutmaya çalışsam da başaramadım, keşke ismine ulaşabilsem. Beğenmedim diyebileceğim kısım şu ki tiyatrodan benim beklentim seyirciyle çok da etkileşim kurulmaması yani direkt seyirciye hitap edilmesi benim hoşuma gitmiyor. Fazla didaktik ve seminervari buluyorum. Sahnede kurulu bir dünya olmasını ve o dünyaya dışardan bir aralıktan bakıyor olma hissini seviyorum. Bu sebeple oyunun sonunda çok etkilenemedim. Özetle samimi ve akıcı bir hikaye, oyundan çıktığınızda size üzerine düşünülecek bir şeyler vermeyi de başarıyor. Yaşam ve seçimler üzerine... Sahi biliyor mudur sonuncu olduğunu o beyaz gergedan? :)
-
Aşina olduğumuz bir hikayeye yenilikçi bir yorumla şahitlik ettik. Dört maharetli oyuncu, iyi oluşturulmuş bir metin, sıcacık bir anlatı… Bir solukta gözünüzü kırpmadan eşlik edeceğiniz naif bir oyun… Bu güzel yolculuk için bütün ekibe teşekkür ederim.
Yok Olma Çağı / 1ay1hafta