-
sıcacık, işimize işleyen bir hikayeydi. Oyunculuklar -özellikle Dilek Hanım- muazzamdı. Emeklerine bin teşekkür.
-
Freud hep haklıydı, kadın annenin daima ikamesi olmaya erkek de ilk memeden vazgeçememeye mahkumdu, böylece ziyan oldu ilişkiler herkes sustuğu yerden yaralandı... Dilek muhteşem bir oyuncu, oynamadı yaşadı ve yaşattı, kocasının yerine koyduğu duygusal ensest oğul anasını bizlere ve alkışa değil eli öpülmeye layık performansıyla ağlattı bizleri. Diğer oyunculara gelirsek o oğul neydi, nasıl gerçek sanki bir dostumuzu dinler gibi kaybolmuş kişiliğini elimizle toplamak ister gibi öyle içten öyle bizden kendine kattı hepimizi, muhteşemdi... Aile tüm büyük zararların iyi niyetle verildiği yerin adıdır... Bir kez daha çarptı yüzümüze... Sağolun güzel insanlar.
-
Gerçek hayatta özellikle birbirlerine aile bağlarıyla bağlı insanlar bir süre sonra birbirini dönüştürür, karakterlerin davranış biçimleri birbirleri arasında ilişki ile hareket etmeye ve aynı davranışları ya da zıt davranışları sergilemeye başlar.. sevdiği şeyleri sever ya da sevdiği şeylerden nefret edersin.. Bir oyun kurgusunda ya da metninde bu organik ilişkiler iyi kurgulandığında tadından yenmez.. bu manada metin çok güçlü bir metin ve sözü de güçlü.. Aynı zamanda reji aslında kendi özgün fikrini de yansıtmış metinden bağımsız tercihler yapmış, bu anlamda Reji yi de çok başarılı buldum. Ve oyuncular karakterleri çok içselleştirmişler, birbirleri arasındaki ilişki gerçekten gerçeğe çok yakın.. tebrikler ömrü uzun olsun..
-
Bıçak sırtı bir konuyu, bu kadar maharetli ve nahif bir biçimde anlatabilmek büyük bir başarı.
-
İçimizde en karanlık köşeye attıklarımızı unutmak mı daha acı verici yoksa onlarla yüzleşmek mi?
Deniz Bulut’un yazdığı ve bir ilk oyun olma hüviyetine sahip Hepimiz Sustuğumuz Yerden Yaralıyız, bunun acemiliklerini neredeyse çoğu anında hissettirmeden son derece eli yüzü düzgün, olgun, kararlı, cesur ve ne anlatmak istediğinin bilincinde bir metin sunuyor. Zaten izlerken metnin üzerine ne derece düşünüldüğü ve nasıl emek verildiği de kendini kolaylıkla ele veriyor. Bu noktada metnini bir trans hikayesi üzerinden kuran fakat bunu göstere göstere ve sert bir söylem şeklinde sunmaktan ziyade görünen yüzün içine usulca yediren Bulut, pek çoğumuzun istemeden de oluşturduğu önyargıları yumuşatıyor hatta kırıyor. Evet, belki de toplumumuz için henüz tam anlamıyla konuşulmayan, hasır altı edilen, engellenen hatta yasaklanan bir konuyu Bulut öylesine insancıl bir şekilde işliyor ki etkilenmemek elde olmuyor.
Bu noktada bir saatlik oyunun ritmi geneli boyunca normal akışı içinde ilerlerken özellikle son 10-15 dakikalık bölümde ritmini, duygusal yoğunluğunu ve patlamaya hazır o gerilimini öylesine yükseltiyor ki üstü bir türlü kapatılamayan hesaplar, iç acıtan ve yıllarca dilin ucunda tutulan cümleler ve daha pek çok şey ortaya saçılarak zehrini akıtıyor. İşte tam da bu noktada hikayenin ters köşe yapan yanı seyircinin de algısını allak bullak ederken adeta görünmez bir tokat atıyor. Oyunun ritmini ayakta tutan Dilek Uluer’in karakterine bürünüşü ve adeta yaşaması metnin en güçlü kozu olurken ona eşlik eden Can Yılmaz ve Güneş Sayın’ın performansı ile Ezgi Yılmaz’ın görünmekle görünmemek arasında mekik dokuyan fakat metnin bir anda kilit karakteri olan varlığı, koca bir alkışı hak ediyor.
Tüm ekibin emeğine ve yüreğine sağlık.
Hepimiz Sustuğumuz Yerden Yaralıyız / Asmalı Sahne