-
Yaklaşık 65 dakikalık akıcı bir oyun izledik. Birbirlerinin ilk sevgilisi olan ve yıllar sonra saçma bir nedenle biraraya gelen 2 arkadaşın hesaplaşması diyebilirim. Oyunun tonunda ahkam kesme, yukardan bakma değil çok samimi bir yerden insancıkların aklına takılan şeylerin mahcup dile getirilmesi var. Diyaloglar, olayların akışı, kullanılan bazı 90'lar temalı atıflar ile beraber izlenmesi keyifli bir oyun olmuş. Herkeste bir yere dokunmuş olmalı ki oyunu izleyen 50 kişi ile beraber ben de çeşitli dalgın düşünceler ile ayrıldım salondan. Oyunun, oyuncuların ve ekibin yolu açık olsun. Bu arada iki oyuncu da dünya tatlısı pırıl pırıl insanlar..
-
-
Kötülüklerle dolu bir yerde yeşeren ufak bir umudun hikayesini anlatıyor Fosforlu Cevriye. Mutluluğun ne kadar kolay elde edilebileceğini, bir çiçeğin yeşermesi için çok paranın değil çok büyük kalplerin gerektiğini gösteriyor. Ancak bu çiçeğin ne kadar dayanabileceğini oyunda görebilirsiniz :)
Dönemin atmosferini çok iyi yansıtması, diyalogların yer yer eğlenceli, yer yer hüzünlü olması, hiçbir zorlama duygunun olmaması ve uzunca bir oyun olması sebebiyle bir yerde siz de kendinizi oyunun gerçek olduğuna ve karakterlerin canlı olduğuna inandırıyorsunuz.
Yazarından, oyuncusuna her şeyiyle Türkçe bu oyunun bu topraklardan çıkmış olması da ayrıca gururlandırıyor. İzleyin, izlettirin efenim, iyi seyirler.
-
Oyunu Dasdas'ta izledim. İki katlı bir dekor var ama tiyatro sahnesine uygun olarak seyirciye bakan kısımları duvarsızlaştırılmamış maalesef. Üst katın terası seyirciye bakıyor, arkada ise 1 oda daha var. İşte bu nedenlerle ve yakın plan etkisini de arttırmak için 2 hareketli kameraman da oyunu bize sahne üzerindeki 3 büyük ekrandan gösteriyor. Böylece iç odaları yakın plandan, bazı durumlarda oyuncuların yüzünü, merdiven geçişlerini, arka odada olanları hep kamera yardımıyla ekrandan görebiliyoruz. Ama ben bunu istiyor muyum? Hayır. Çünkü ben sinemalaştırılmış bir tiyatro yerine oyuncuların çıplak sesleri ve görebildiğim kadarıyla yüz ifadelerini görmek ve tek boyutlu ekrandan kaçmak için tiyatroya gelmiştim.
Elbette büyük emek var, sahneyi döndüren arkadaşlar var, oyunculuklar, sesler şahane ama ben -tamamen kendi tercihlerimden- oyunu sevemedim.
Text'i tam anlamadığımdan bir de argolar kulağımı tırmaladığından senaryoya da ısınamadım.
Bazı anlarda özellike Elçin Afacan, Mert Fırat veya Didem Balçın sahnede kendi sesleri ve görüntüleri ile ve Shakespeare'in yazdıklarıyla bize hitap edince çok mutlu oldum.
Değişik bir deneyim ve yoğun bir emek var o nedenle vakti olanlar için farklı bir görsellik sunabilir.
-
Sen Diye Biri Vardı / Eksi On Altı Kolektif