Oyunu Bodrum Tiyatro Meftun Nur Subaşı Sahnesinde izledim. Sade, samimi ve içten. Bir sahnede yalnızca bir kişi vardı ama salon, fuaye bir hayatın izleriyle doluydu. Adı “Güçlü” olan bu anlatı, sadece bir kadının hikayesini anlatmakla kalmadı; bizi de kendi hikayemize , çocukluğumuza, ailemize ve büyürken üzerimize yapışan o görünmez etiketlere götürdü. Her satırı yaşanmış, her cümlesi gerçekten geliyordu. Bir kadının hep “güçlü” olması beklentisinin, yıllar boyunca nasıl kanıksandığını ve bu sıfatın aslında ne çok ağırlık taşıdığını anlattı. Ama bunu ne didaktik bir dille ne de ajitasyona kaçan bir dramatik yüklemeyle yaptı. Aksine, dozunda, yalın ama etkileyici bir anlatımla…
Zaman zaman onunla birlikte çocukluğuna sürüklendik; korkularına, sevinçlerine ortak olduk. Bazen ise kendi çocukluğumuzda bir eşyayı, bir kokuyu, bir sesi bir anıyı hatırlayıp içimize döndük. Fuayede sergilenen kendi biriktirdiği objeler; eski fotoğraflar, aksesuarlar, minik anılar bu nostaljiyi daha da derinleştirdi.
“Güçlü”, anlatıcısının kişisel hikayesinden yola çıksa da aslında çok tanıdık. Belki de bu yüzden bu kadar etkileyici. Kimi zaman sessizleşip düşüncelere dalmamıza neden olan, kimi zaman içimizi ısıtan bir oyun. Ne eksik, ne fazla tam olması gerektiği gibi.
Bazen en sade anlatılar en çok iz bırakır. “Güçlü” de onlardan biri. İzlemeniz gerektiğini değil, yaşamanız gerektiğini düşündüğüm bir deneyim. Emeği geçen herkesin eline sağlık
Güçlü / İmalathane Yapım