-
-
-
tiyatro oyunlarının en esaslıları iki doğrunun çatışması ile kurulur. sahnelerin her biri bu çatışmaları içerir/çeşitler, her yeni karakter eğer bu anlamda bir amaç taşıyorsa vardır. mesela iyi oyunların hiçbirinde sahnedeki başka bir karaktere yatak için çarşaf vermesi amacıyla bir karakter yaratılmaz bu oyundaki gibi. bunlar bir hikayeyi tiyatroca düşünmek için temel gereksinimlerdir. istisnaları ve bunları aşan akımlar da mevcuttur. izlediğimiz oyun, içeriğin eskimiş unsurlarının farklı bir ''biçimde'' tekrar edilmesidir.
devlet tiyatrolarının sefiller'i, bir romandan uyarlamanın marazlarını taşıyor. oyun iki buçuk saati aşkın süresiyle hiç başlamayan bir oyunun fragmanı gibidir. sahneler gelir geçer, karakter olmayan karakterler girip çıkar, gerçek anlamda seyirciyi herhangi bir ikilemde bırakmayan doğrular ve yanlışlar savuşur, müzik sürekli olarak seyirciye ne hissetmesi gerektiğini hiç susmadan açıklar, yönlendirir.
dans kompozisyonları çoğunlukla bir katkı sağlamaz, sadece olmayan dramatik fikirler yüzünden sahnenin boş kalmasını engeller. yaratılan etki teatral değil, sinematiktir ama olumsuz anlamda, hatta ağır çekimlerde ceket giymeler gibi amaçsız noktalarda müziğin katkısıyla, kuruluş osman'da düşmana saplanan kılıçların estetizmi kadardır ancak.
oyun başladıktan on beş dakika sonra yazılan sefiller yazısı gibi göndermeler sinemanın etkisini gösteriyordu. sahne sahne ilişkilerin ortaya çıktığı bir oyundan ziyade, bir kameranın takibinde, zamanda ileri ve geri gitmelerle, çok katmanlı bir romanın dertleri basit biçimsel denemeye indirgeniyor. romanın hülyalı romantizmi korunurken ki ilk atılması gereken budur, bugün bu oyun neden seçildi sorusu ve anlatılan karakterlerin gerçekliğine dair psikolojik inceleme es geçiliyor.
ortaya çıkan yavan bir hareketler düzenlemesidir. duygular sahte bir abartmanın esiri, düşünceler ise bir kaç 'ağlatıcı' ya da instagramlık laf düzeyindedir.
yine de ilginç anlar vardı. ikinci perdenin ilk sahnesi gibi. yere konulan birbirine geçen iki üçgen üzerinde kurulan oyun, ilk perdede umduğunu bulamayan beni şaşırttı ve sevindirdi. o sahnedeki kompozisyon, ki oyuncular sürekli adım adım birbirini takip eder, tamamen çıkmayanlar arkada tekil danslarını yaparlar ve oyunun kaotik atmosferi, kriz anı, bir kovalamaca sahnesi görünüşünde sahnede mevcut hale dönüştürülür. ne yazık ki bu başarı, yakalandığı hızda kaçar.
eh işte
-
Aşağıda oyuna 9 - 10 puan verenleri (Hatta bazısı 100 - 1.000.000 bandına filan çıkmış :) ) ve inanılmaz övgüleri görünce doğrusu yorum yapmakta çekinmedim desem yalan olur ! Çünkü oyun hakkındaki düşüncelerim onları çok ama çok rahatsız edecek. Ama benimle aynı düşünceye sahip yorumları okuyunca da rahatladım biraz, tiyatro anlayışımdan şüphe duyacaktım yoksa ! Bence son derece yavan ve vasat kalmış başarısız bir tiyatro denemesi ...
Tiyatro denemesi dedim çünkü oyun tiyatrodan daha çok, müzikli danslı bir belgesel gösteri tarzında sahneye konmuş. Oyun boyunca susmayan, repliklerde bile devrede olan arka plan fon müziği oyunu batırdığı gibi, tiyatrodan alıp sinemaya evirmiş. Hiç değilse repliklerde müzik kesilmiş olmalıydı. Eğer oyunu tiyatral açıdan değil de "Anadolu Ateşi" vari bir danslı gösteri sınıfında değerlendirirsek elbette o zaman sahneye konana başarılıdır diyebiliriz.
Victor Hugo'nun bu ünlü romanının okumayan izleyiciler için oyunu anlamaları oldukça zor. Hele de zamanda yapılan ileri - geri atlamalar bu anlayışı daha da zora sokmuş. Sefiller romanının ana fikri oyunun hiçbir anında izleyiciye yansıtılamamış !
Dekor dersen sıfır ! Böyle bir oyunu sıfır dekorsuz kurgulamak ne kadar doğrudur ? Sahnenin durumunda göre devreye sokulan tekerlekli portatif dekorlar o kadar basit ve özensiz ki bazıları lise serenomisi seviyesinde. Kostümler ise dönemi yansıtmış, başarılı. Işık düzeni de yeterli. Oyun ara dahil 2 saat 40 dakika sürmekte.
Oyunculukları ve oyuncu seçimlerini beğendim. İlk defa izlediğim Durukan Ordu oldukça başarılı. Özellikle sesi çok etkileyici, böyle tok ve hükmeden bir sesi yıllardır sahnelerde görmemiştim. Ama bana göre en başarılı oyuncu, bazı sahnelerinde abartıya kaçsa da, Polis Müfettişi rolündeki Caner Gezener oldu.
GELELİM ÇOK ÖNEMLİ BİR SEYİRCİ PROBLEMİNE ! Tiyatro seyirci kalitesi ve seviyesi o kadar düştü ki, Cep telefonları ile yapılan GÖRGÜSÜZLÜKLER artık oyunları izlenemez hale getirdi ! Oyun boyunca 20'nin üzerinde (evet bizzat saydım, 20'nin üzerinde) seyirci cep telefonlarını açtı ve herkesi gözü önünde ya fotoğraf çekti ya video kaydı aldı ya da instagram - WhatsAPp'a girip yazışma yaptı ! YETER DİYORUM ! Bu görgüsüz seyirci bozuntularını engellemenin tek bir yolu var. O da yanında sağında solunda önünde arkasında oturan seyircilerin sert bir şekilde bu kişileri uyarması ! Yoksa bu rezalet artarak devam edecek. Baktım bunu yapanların yanında oturanların kılı bile kıpırdamıyor ? Bu kişilerde en az onlar kadar suçludur onu söyleyeyim. Yanımdaki genç bir ara telefonunu açtı aynı anda sert bir şekilde uyardım. Bu uyarıdan sonra da bir daha telefon ortada görünmedi. Bu problemi gidermek kesinlikle sessiz kalan kesimin tepkisine bağlı !
Sonuç olarak hiç beğenmediğim ve vasat bulduğum bir oyun oldu. Çoğunluk çok sevmiş, elbette olabilir, görüşlere saygı duyarım. Zevkler ve renkler tartışılmaz !
-
Başıma bir şey gelmeyecekse, ben de belki de bir senedir bilet kovalamaktan dolayı beklentimi çok yükselttiğim ve Sefiller en sevdiğim kitaplardan biri olduğu içindir; bu oyunu çok beğenmediğimi söyleyebilirim.
Birincisi, metin evet son derece uzun ancak yine de 3 saatlik bir oyun için gereksiz yerlerde fazla danslı ve hareketli, gereksiz yerlerde fazla durağandı. Yani 3 saat, hikayeyi bildiğim için geçti diyebilirim ancak kitabı hiç okumayan biri için anlatılmak istenen şeylerin yine de düzgün aktarılamadığını düşünüyorum.
Dekor zaten yok denecek gibi bir şeydi, sadece kar yağma efektini güzel vermişler, o konuya lafım yok. Yürüme, koşma vb. sahnelerde kullanılan dönen büyük kare zımbırtı resmen başımı döndürdü. Onu da mesela, önde birileri konuşuyor, arkada döndürüyorlar falan.. ya da işte arkada bir şeyler konuşuluyor önde birileri dans-vari(?) hareketler yapıyor... ne bileyim, belki bana hoş gelmedi.
Bununla birlikte Durukan ORDU'nun da yine Ankara DT Vanya Dayı'daki rolünden senelerdir, hala, ısrarla çıkamadığı hissiyatına kapıldım; hani burada çok iyi oyuncu, çok müthiş oyuncu, harika oynamış gibi yorumlar gördüğümde oyunu tek başına götürüyor diye düşünmüştüm ama kesinlikle Caner GEZENER Javert rolüyle başrol Durukan ORDU'ya göre, çok abartılı bazı jestlerine rağmen, daha iyiydi. (Değerlendirmede ses faktörünü göz önünde bulundurmuyorum zira Durukan ORDU'nun sesi her zaman güzel :))
İpek ATAGÜN GEZENER rejisi gördüğümde Anna Karenina oyunu geliyor aklıma hep, acaba yine mi öyle olacak demiştim; öyle olmuş, o oyuna da herkes bayılmıştı ben "fazla sanatsallıktan yoğun ve yorucu" bulmuştum. Aynı şey bu oyun için de olmuş, her iki oyunu da izleyenler ne demek istediğimi anlayacaktır diye tahmin ediyorum.
Tabii ki her şeye rağmen, izlenebilecek ve vakit kaybı olmayacak kadar güzel bir oyun ancak 10 üzerinden 1.000 puan verilecek kadar da değil diye düşünüyorum şahsen. Benim oyuna puanım 7,5'tan 8/10. Teşekkürler Ankara Devlet Tiyatrosu!
Burcu Ayvazoğlu, Çiçek Kırıcı profilini favorisine ekledi
11 ay önce