Bir sinema izleyicisi ve öğrencisi olarak, biraz bu bağlamda yorum yapacağım. İlk tiyatro oyununa ve oyunun değinmek istediklerini aktarmak istiyorum ardından da bana hissettirdiklerine.
Oyun, kabaca bir kadın ve erkek arasındaki diyaloglarla, kadının bilinçakisina olan yolculuğunu ele alıyor ve erkeğin despot karakteriyle bir naziymis gibi kadın üzerinde tahakkum kurmaya çalışmasıyla perdede yer alıyor. Ne kadar kişisel olarak her şeyde anlam aramaya çalışmayı sevmesem de bu oyun, sahnedeki her şeyin anlamlandırılmasıyla ancak seyir zevki kazanabilecek bir oyun. Arkadaki gölgenin bile (nitekim yönetmen ve ışık tasarımcısı bunun üzerine gercekten düşünmüşlerdir) bir anlamı var. Bırakın gölgeyi, oturulan koltuğun, bogazdaki atkinin bile. Bir fetusun geleceğin umudu olan o çocuğun bile bir amacı var. Felsefi, politik anlamda birçok çıkarım yapabileceğiniz ve bir o kadar 'sinematik' bir oyun.
Kişisel olarak hissettiklerimse ilk defa etkileşimli olarak bir tiyatro oyununun içerisindeydim. Belki yıllar önce ki dithyrambos şenlikleri de seyirciye böyle içerisine alıyordu. Bu noktadan dionysosca da denilebilir Nietzsche bakış acısıyla. Bununla beraber sahne sadece ışık vurulan yerde oyuncuların monologlarini veya diyaloglarıni veyahut tiratlarini attığı bir yer değildi sadece. Tüm tiyatro salonu bir sahneydi. Hatta belki de tüm dünya. Çünkü verilen mesajla da bağlantılı brechtyendi bu oyun. Belki de, biz görmedik, biz duymadık ve en sonunda biz sustuk. Her şeyin sonunda "SESSİZLİK!"
Gümbürtü, Şaşkınlık, İnfilak! / Tiyatro Amorf