Kesinlikle katılıyorum metin çok zayıf ve aşırı derecede beğenenlerin neyi bu kadar beğendiğini anlamadım. Tek güzel şey edebiyatımızın önemli isimlerini bir arada anmak olmuş.
Oyuncular başarılıydı. Edebiyat tarihimizin önemli isimleri bir meyhanede buluşunca... Dışarısı isli puslu. Hava soğuk. Hepsi orayı zor bulmuş. Güzel bir son. Bunca iyi edebiyatçıyı bulmuşken sanki metin biraz daha güçlü olabilir miydi? Bilemedim.
Nermin Yıldırım, 2011 tarihinde yayınlanan ilk kitabı "Unutama Beni Apartmanı" ve akabinde yazdıkları ile roman tutkunlarının bildiği bir isim. Benim kendisiyle okur olarak tanışmam ise 2020 yılındaki "Ev" romanıyla oldu. Bu sezon oynanan iki tiyatro oyunu "Aile Yalanları" ve "Üç Eksi Bir"in yazarı olması nedeniyle, besbelli ki tiyatro sevenlerin de radarına girecek.
"Aile Yalanları" 2024'ün benim için açılış oyunu oldu. Yazarın, "Bavula Sığmayan" kitabında yer alan aynı isimi uzun hikayesinden uyarladığı oyununa dair bilgim, tanıtımda yazılanlardan öteye gitmiyordu. Kitabı okumamıştım, izleyici yorumlarına kulak tıkamıştım. Aile gibi, herkesin içine doğduğu bu çekirdek kurumun, adından, tanımından büyük türlü hallerini düşününce, oyunun hepimizi bir yerinden yakalayacağından şüphem yoktu.
Hayatını bize açan aile fertleri: 74 yaşında bir baba, Kamuran; 68 yaşında bir anne, Müzeyyen; onların farklı şehirde yaşayan kızı Belgin ve sahne üzerinde görmediğimiz, gıyaben tanıdığımız evli çocukları Hakan.
Hikaye, gece yarısı kızını arayan annenin telefonu ile başlıyor. Anne dertli, alelacele kızını memlekete, yanına çağırıyor. Kızın gidip gördüğü, aslında yaşanan ve tüm bunların tetiklediği duygular her bir karakterin bakış açısından yansıtılıyor bize. Oyun dilinin bende çağrıştırdığı, "seyirci tarafından tutulan mikrofona konuşan karakter" durumunu sevdim. Tarafsız bir jüri gibi, yaşananları, kendilerinden ayrı ayrı dinliyor olmak bana çok hakkaniyetli bir üslup olarak göründü.
Hem benim anladığım hem de tanıtımda gördüğüm, oyunun tür olarak "dram&trajedi" olduğu. Ancak yaklaşık 1.5 saat süren oyunun oynandığı salondaki hakim reaksiyon kahkaha. Oyunu komedi olarak yorumlayanlar olabilir. Metin, buna mukabil dinamik reji ve özellikle baba figürü gülmek için elverişli bir zemin sundu seyirciye. Bu nazardan bakarsam bana hitap eden bir komedi dili olmadığını söyleyebilirim.
Sahnede ilk kez izlediğim Müfit Kayacan'ın, "Bartu Ben" adlı dizideki dayı tiplemesini çok andırır bir hali vardı. "Dayı"ya gülerdim ama buradaki babaya, konuların işlendiği düzlemi düşününce, tıpkı eşi Müzeyyen gibi, "Tiktok"cu teyzelere amcalara acıdığım gibi acıdım. İşte bakın mesela budur işin dramatik yanı. Bu nedenle, çoğu seyirci gibi algılayamadım oyunu.
Bana göre dramın şahikası ise anne kız arasında geçen yüzleşme, iç döküş sahnesinde idi. Bu sahnelere verilecek anlamın, izleyici yaşıyla da ilintili olduğu kanaatindeyim. Teoman nasıl "bir bar taburesi üstünde babasının öldüğü yaşta" ise, ben de bu oyunu "annemi daha iyi anlayabilecek bir yaşta" izledim ve inanın bana dokundu. Bu noktada çok sevip özlediğim Ülkü Duru'yu da, ilk kez izlediğim Melisa Sözen'i de kutlarım.
Fotoğraf çekimlerini, afişleri beğenmiştim. Sahne üzerinde ışık, dekor, kostüm bazında afiş ve fotoğraflardaki etkiyi alamadım. Hakan Emre Ünal, oynamak, yazmak, yönetmek gibi, tiyatro adına yaptığı her işte takip etmeye çalıştığım biri. Temiz, dinamik, rollerin dengede olduğu, metne paralel bir reji olmuş.
Seyircinin büyük oranda gülme maksatlı eğlenmek adına birbirine önereceği, benim buna asla katılmadığım, bu nedenle yazar ve yönetmenine "Peki sizin aslında yaratmak istediğiniz etki ne idi?" diye sormak istediğim oyunda emeği olan herkese teşekkürler.
Güzel Son / Semaver Kumpanya