-
Oyunu bugün Müze Gazhane Prof. Dr. Sevda Şener Sahnesi'nde izledim.
İlk perdesi ile ikinci perdesi arasında oyunun seyirciyi yakalama ve etkileme kalitesi açısından çok farklılık vardı.
İlk perde, fazla karmaşa, ahşap dekorda yürüyüş gürültüsü, hızla geçilen ve bir bölümü anlaşılmayan diyaloglarla devam ederken ikinci perdede sanki oyuncuların performansı ve oyunun sahnelenmesi yüzseksen derece değişiyor ve oyun aslında baştan itibaren olması gereken etkileyici düzeyine nihayet ulaşıyor.
Oyunda anlatılanları ve göndermeleri daha iyi yorumlayabilmek için yazar "Arthur Miller"ın ve arkadaşı yönetmen ve yazar "Elia Kazan"ın hayat öykülerini okumanızı, yaşadıkları dönemi ve fikir ayrılıklarını incelemenizi öneririm.
-
Geçtiğimiz gün, AKM sahnesinde bu oyunu izleme fırsatı buldum. Daha önce oyun hakkında birçok olumlu yorum okuduğum için beklentim oldukça yüksekti, özellikle sahne tasarımıyla ilgili övgüler dikkatimi çekmişti. Ancak ne yazık ki oyun, beklentilerimin altında kaldı.
Öncelikle, sahne ve dekor kullanımı abartıldığı kadar muhteşem değildi. Ortalama bir devlet tiyatrosu oyunundaki seviyeyi bile aşamadığını düşünüyorum. Devlet opera ve bale prodüksiyonlarında gördüğümüz ihtişamın yanına yaklaşamıyordu.
İkinci olarak, oyunun işleyişi ve diyaloglar hayal kırıklığı yarattı. Gereksiz bulduğum birçok diyalog ve zoraki mizah unsurları, hem izleyiciyi yordu hem de oyunun süresini gereksiz yere uzatmış. Bu durum, akıcılığı olumsuz etkiledi. Ayrıca, oyunun felsefi bir derinliği ya da insanı düşündürecek bir mesajı olduğunu da söylemek zor. "Hayallerinden vazgeçme" teması işlenmiş, ancak bu vurgu çok daha etkileyici ve akılda kalıcı repliklerle zenginleştirilebilirdi.
Ses konusunda da ciddi sıkıntılar vardı. AKM Küçük Sahne’de oyuncular mikrofonsuz oynuyor, sadece üstten sarkıtılan mikrofonlar kullanılıyor. Bu nedenle ses, salonun her köşesine eşit şekilde ulaşmıyordu. Oyunu balkondan izleyen biri olarak, replikleri anlamak için büyük çaba harcamak zorunda kaldım. Ancak, repliklerini en net duyabildiğim oyuncu Ebru Unurtan’dı. Kendisi vurgularıyla gerçekten başarılı bir performans sergiledi; tebrik ediyorum. Ne yazık ki diğer oyuncuların birçoğu ağzının içinde konuşuyor gibiydi.
Bir öneri olarak, bu oyuna 12-13, hatta 15 yaşından küçük çocuklarınızı getirmemenizi tavsiye ederim. Oyun, diyaloglarla ilerleyen uzun bir yapıya sahip olduğu için çocuklar genelde sıkılıyor, yerlerinde duramıyor ve konuşarak dikkat dağıtabiliyorlar.
Özetle, oyun ortalama bir yapım. Büyük beklentilerle gitmemekte fayda var. Sahne tasarımından mizansenine, ses düzeninden dramaturgisine kadar bazı iyileştirmelerle çok daha etkileyici bir deneyim sunulabilir.
-
Oyunu dün AKM Tiyatro Salonu'nda izledim.
Dikkatimi çekenler, kalabalık oyuncu kadrosu, çok emek verilmiş kostümler, dekorda döner platformun da yer aldığı temsili galata kulesi, arka planda yoğun video kullanımı, galata kulesinin içi ve çevresinin ışık ve bilgisayar destekli projeksiyon ile farklı görünümlere dönüştürülmesiydi.
Giriş bölümünün karnavalını bu oyun için aşırı buldum. Konuyla bağlantısı zayıftı.
Tavandan sarkan sayabildiğim dokuz mikrofon bazı sahnelerde geride kaldığı için veya oyuncular düşük volümle konuştuğunda sesler yeterince duyulmuyordu.
Oyunda, kahvehaneler yasaklanınca insanların berberlere hamamlara ciğercilere gidip sohbet etmeye çalışması hoşuma gitti. "İnsanın bir meşgalesi olmalı" saptaması da güzeldi.
Hezarfen'in eyleminin "pervasızlık" kelimesi ile tanımlanmasını doğru olmakla beraber yeterli bulmadım.
Onun gibi tarihteki veya efsanelerdeki "gözü pek, cesur ve tutkulu kişiler", aslında bizlere "hayallerimizin peşinden gitmek, cesaretle sınırlarımızı aşmak ve cam tavanımızı yükseltmek" açısından ilham verirler.
-
Oyunu bugün FSM Kültür Sanat Merkezi Rasim Öztekin Sahnesi'nde izledim.
Oyuncuların performansları çok iyiydi.
Sahne ve sahne dışı alan kullanımları, tek tek ve karşılıklı kinetik durumları ve duygularının yüksek dışa vurumu, minimal dekora ve müziğe rağmen seyircinin dikkatini hep canlı tuttu. Bunda metnin gücünün de elbette etkisi vardı.
--Spoiler içerir--
--Spoiler içerir--
Oyun, "yetenek sınavı" üzerinden "işe kabulde", "mülakatçı subjektifliğinin, genel olarak kayırmacılığın, "nepotizm"in (akraba kayırma) ve "kronizm"in (tanıdık kayırma) etkisini" ele alıyorken "mülakatçılara şiddet tehditinin" sorunu çözemeyeceğini, iş bulup işinde yükselenlerin bir bölümünün aslında "hakederek" oralara geldiğini belirtiyor ve iş bulma sürecinde "küskünlük, depresyon veya yıkıcı tutum" yerine "mevcut gerçekliğin" (torpil ve yalakalağın etkisiyle iş bulan ve/veya işinde yükselenlerin de olduğu) onaylanılmasa da varlığını kabul ederek "dayanıklılık ve sabırla çalışma" yanısıra "kendini geliştirme"yi içeren yola konsantre olunmasını ve "başarılı olma veya isteklerin gerçekleşmesi şartı"na bağlı "mutluluk anlayışının" sorgulanmasını öneriyor.
-
Oyunu bugün Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi'nde izledim.
Dört dörtlük "klasik-doğal-organik" tiyatro.
Çok beğendim.
Konu, oyuncu performansları, yönetmenlik, dekor, giysi, müzik, ışık, ses, efektler, aksesuarlar..
Her şey çok çok iyiydi.
Oyunda emeği olan herkesi kutlarım.
Cadı Kazanı / İstanbul Şehir Tiyatroları