Okan Bayülgen’in merakla beklenen oyunu Drakula kendisinin yazıp yönettiği yepyeni bir dünyada geçiyor. Yeni dünya diyorum çünkü oyun, uyarlama değil, Bram Stoker’ın kitabının devamı olarak yazılmış. Oyun 1974 yılında geçiyor, Okan Bayülgen salt beslenme anlamında kullanmadığı obezitenin başladığı ve insanlığın sürekli tüketim halinde olmaya yüz tuttuğu günlerin öncüsü olarak gördüğü zamanları seçmiş. Buradan hareketle kendisinin zaten teknoloji odaklı dünyada günümüz insanının geldiği noktaya karşı tavrını ve duruşunu göstermeyi istiyor. Drakula sanattan ve edebiyattan nefret ediyor, fakat biliyor ki sanat bizi ayakta tutacak. Toplumun günümüzde teknolojiye taparcasına hayranlığını ve bunu tüketme biçimini doğru bulmuyor, Drakula bu tepkiye ortak olacak eşsiz bir eser.
Drakula 500 yıllık hayatının ilk 100 yılını askerliğe harcasa da sonraki dönemlerinde sevmediği sanata yüzünü dönüyor, Caravaggio’nun kışkırtıcı eserleri ve Drakula’yı tahrik eden kırmızısı ile tanışması sonraki hayatının gidişini değiştiriyor. O Bach’ı mezarından çıkarıp müziğini dinlemek isteyen ve bunu yaparken de sanatçıyı aşağılayan biri olarak sanatı sevmese de ondan kopamadan ilerliyor, egosunu tatmin etmesi de cabası.
Van Helsing ise bu oyunda karşı cephede yer alsa dahi yine de kendisini düşünüp bencillik etmekten çok uzak değil. Adaletin peşinde koşuyor, buradan hareketle kendi adaletini aradığını söylemek yanlış olmaz. Doğru ya da yanlış çok nettir diye görüyoruz, lakin Van Helsing’in kendi doğruları var, bunu değiştirmek istemiyor hissi veriyor. Drakula’nın tarafından bakıp ona yakın hissetmek beni daha mutlu etti.
Günümüze gelince içi dolu, manası olan sanatın içinde bulunmak ve beraberinde böyle bir dünyadan göçüp gitmeyi vadediyor. Aksi durumda hızlıca tüketilenin olduğu dünyada bir toz bulutu gibi yok olup gitmek gayet olası.
Oyunu konsantre ile seyrettikten sonra sindirmek ve üzerine fikir yürütmek gerek, tam tersini tercih edip oyun bana istediğimi versin diyorsanız mutsuz ayrılabilirsiniz. Oyunun coşkulu ve duyguları harekete geçiren yönü geri planda bırakılmış, bu da Bayülgen’in oyun sonrası yaptığı söyleşide öğrendiğimiz üzere kendi tercihiymiş. Metin insanın iç dünyasından uzakmış gibi görünse de, tam da oralarda geziyor. Çok keyifli ayrılacağınızı düşündüğüm bir oyun değil, bunu göze alarak gitmenizi öneririm.
Drakula / BKM