Yazarın Çirkin oyunundan sonra izlediğim ikinci oyunu oldu. Onda kültürümüzün bir parçası olan Anlatı Sanatı ve Türk masalı varken, bu oyunda da bizden parçalarla bezenmiş bir hikaye vardı. Yine bu oyunda da gerçekle gerçek olmayan arasında bir çizgide hikaye anlatımı söz konusu. Hafızasını kaybetmiş büyüklerin, hayatlarından hatırladığı kadarına torunlarının eşlik etmeye çalışması. Hayatın içinden bir tiyatro sahnesi gibi yani.
Zaman kavramının bir yumak haline geldiği, neyin hangi dilimde yaşandığının bir öneminin kalmadığı ve havada asılı kalan birkaç hatıranın bu akışta suyun yüzeyine çıkması, çıktığındaysa insanlar olarak bize kalanının, dilimize dolanan bir şarkı gibi sürekli söylediğimizin farkında olmadan ve sıkılmadan hepimizin tekrarladığı, tıpkısının aynısı fakat bir o kadar da hiç benzemeyen yaşamları. Kimseyi rahatsız etmeden, mırıldanır gibi, alçak sesli ve kendini eyleyen.
Oyunun metni ve mizanseni güzel bir uyum içindeydi. Bir şey kanıtlama çabasında olmayan, abartıdan uzak ve sadece olması gerekeni yapan oyunculuklar harikaydı. Özellikle İpek Türktan'ın babaanne karakterine bayıldım. Ve sesi gerçekten çok güzel.
Bir Terennüm / Orchestra Theatre