Tiyatroadam’ı Arturo Ui’den beri takip ediyorum. Bu oyunda da seyircinin takdir edeceği üstün bir efor var. Oyuncular ellerinden gelenin en iyisini yapıyor, sanırım daha fazlası, yani tempolu komedi oyunu açısından, yapılamazdı. Bu üstün çabayı takdir etmemek mümkün değil. Pelin Abay’ın Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nden ödül almasının ne kadar doğru bir tercih olduğu da apaçık ortada. Ama uyarlama yapmanın neden hala Tanzimat yazarlarımız gibi algılandığını anlamıyorum. Mesela İskoçya’yı Konya yapmak gibi şeyler eski, demode değil mi? Tabi ki olaylar ülkemizde geçebilir, ben bu oyunu çeşitli gruplardan benzer fikirlerle izledim, lakin yaratıcılık biraz alışkanlıkları, beklentileri zorlamayı gerektirmez mi? Bu nostaljik miras oyunun ideolojisine de sirayet etmiş. Erken Cumhuriyet dönemine özlemle bakıyor ve alkış garantili birkaç çıkışla ‘hâlihazırda kovada olan zaten tutulmuş balıkları’ pazarlıyor. Kendisini kanlı bir serüvenin içinde bulan bir adamın bu dolambaçlı komedisi, espri ve komiklik yaratmada da hep güvenli sularda yüzüyor, oyun adeta bir ‘Türkiye mozaği’ sunmak istercesine, ülkemiz adına ne kadar klişe varsa onu boca ediyor. Haklı ya da haksız tartışması yapmıyorum, sadece sanatsal bir çabanın olmamasının dikkat çekici boyutta olduğunu anlatmak istiyorum. Garantili iş yapmak kaygısı standartları düşürüyor. Kimi yerlerde gerçekten kahkaha attıran bir oyun olmasına rağmen, bu bir parça lezzet için harcanan çaba biraz fazlaymış gibi.
39 Buçuk Basamak / Tiyatroadam