hangardz'ın Yüreğim Dağlardadır oyunu, net dramatik çerçevesi, kalın oyunculuk vurguları ve ekibin güçlü duygu birliği ile, bilmediğim Ermenice dilinde oynanmasının bariyerlerini aşıyor. Ben oyunu izlemeden hemen önce metni okuma imkanı buldum. Saroyan'ın metni, ekonomik kriz yaşanırken evinde şiir yazan bir sanatçının, baba olarak ailesini geçindirme zorunluluğuna absürt yaklaşımı ile dikkat çekiyor. Açlıklarını bastırmak için, oğlunun bakkala karşı dil dökmeler ve küçük kurnazlıklar yapması gerekir. 'Dünyanın keşfedilmemiş en büyük yeteneği olarak' bu şairin örneğinde, sanatın sadece bir kabiliyet değil, aynı zamanda bir imkanlar, fırsat bulmalar süreci olduğunu görürüz. hangardz'ın yorumunda, metindekinden farklı bir ton farkı olduğunu düşündüm. Asla tamamen farklı değil ama, metindeki naif nostalji duygusu, yer yer Satıcının Ölümü'nü hatırlatan tuhaf komiklik ve kısır döngüyü aşamama hali, yerini Brechtyen bir tona bırakmış. Belki de bu yüzden oyun Ermenice bilmeyen benim gibiler için bile su gibi akan bir seyirlik sunuyor. Oyuncuların jest, mimikleri dili geri plana atan bir anlatıcılık sunuyor. Bir artı olarak da, huzurevindeki Shakespeare oyuncusuna bakıp, sahnemiz olmadığında bile sanatsal dürtülerimizle neler yapacağımız hakkında düşünebiliriz.
tiyatro.in'in Anne adlı oyunu, bir evin içinde izole bir kadının tuhaf bir tasvirini yapmıyor sadece, aynı zamanda nevrotik kadın temsillerinin özünü ortaya koyarak, tartışmaya ironik bir katman da sunuyor. Defne Kayalar'ın canlandırdığı Anne, kocasının iş yaşamına dönüklüğü ve kendisini aldatma kompleksi ile oğlunun bir kadın tarafından baştan çıkarılmasının 'ihaneti' yüzünden bir türlü doğru biçimini bulamayan hayali vizyonlar üretir. Onun yalnızlık korkusu basit bir iletişim kuramama değil, varoluşsal başarısızlıktır. Duygularının değişken karışımı, sahnelerin 'yatışmış' ve tam tersi büyük bir patlama haline dönüşmüş şekilde tekrar tekrar kurulması ile verilir. Buna iç çekmeler, kısa feryatlar, kalp atışları, bariz bir cinsellik de taşıyan ses efektleri eşlik eder. Deliliğe sürüklenen karakter, başarılı tiyatral unsurlarla, kendi ciddiyetini boşaltan tezatliklar üretiyor. Onun uçlardaki duygu geçişlerinde, kendini ordan oraya savurup durmasında, kocasıyla 'iyi misin, nasılsın' rutin diyaloglarında, kaba kıskançlığında, oğlunu baştan çıkarmaya çalışmasında Beckett benzeri bir tat olduğunu düşündüm. Hem yürek parçalayıcı hem de sinsi bir mizah.
Yüreğim Dağlardadır / hangardz