Oyunu 16 Şubat 2024 akşamı DasDas'da izledim. Çıkar çıkmaz yorum yazmak istedim, değinmek istediğim ayrıntıları unutmamak için... Çok beğendim ve uzun zaman sonra ilk defa bir oyuna 10 puan verdim. Oyunculuklar şahaneydi. Burak Tamdoğan ve Çiçek Dilligil özellikle çok başarılıydı. Diğer bütün oyuncular da... Yorumum spoiler içeriyor, dilerseniz bundan sonrası okumayabilirsiniz.
Öncelikle şuradan başlamak istiyorum, oyunda çok ama çok acı olaylar büyük bir ustalıkla işlenmiş. Oyuna dair en sevdiğim şey, ajitasyon yapmadan derdini anlatmasıydı. Yine de son sahnede gözyaşlarımı tutamadım. Angelos'un aslında ailesiyle 6-7 Eylül olayları sonrasında İstanbul'dan adaya göç etmek zorunda kalmasına ve hala sırf kökeni sebebiyle zorbalığa uğruyor olmasına rağmen empati yoksunu bir ırkçı olması ve Dimitri ona ''Bu insanlardan nefret ediyorsun, aşağılıyorsun ama diğerleri de sana Turco diyorlar'' dediğinde ''Faşist!'' diye bağırması üzerine saatlerce konuşulabilir. Berk'in kampta yemek yetmeyince sahilde yemek arayan aç, çaresiz Suriyeli insanlar hakkında üzüntüsünü paylaşması üzerine eşinin İstanbul'da her gün ışıklarda bu insanlara yüz çevirdiğini söylemesi hakkında ve aslında Berna, Yana'yı eşine gösterip onun için üzülürken sürekli ayrımcılığa uğrayan ve bunu kanıksayan kadının bunu aşağılama olarak algılaması üzerine de... Oyunun bence en vurucu anı, ışıkların yandığı ve bizlere sahili işgal etmekle itham edilen kampta yaşayanlar bizmişiz gibi sefil ve pis insanlar minvalinde hitap edildiği andı... Her insanın potansiyel bir mülteci olduğunu başka nasıl bu kadar güzel ifade edebilirdi ki? Yorumumda hiç değinemediğim partner ilişkileri, çocuk sahibi olma vs. bir sürü konuyu da nasıl bu kadar ustalıkla anlatmış... Sema Elcim'e buradan büyük hayranlıklarımı iletmek istiyorum... En yakın zamanda yazarı olduğu Feramuz Pis! oyununu da izleyeceğim. Alkışı bol olsun.
Gabriel’in Düşü / TiyatroDEA