Ev... İnsanın en güvende hissettiği yer. En savunmasız olduğu. Üstüne yıkılan, içinde sıkıştığı, kaçamadığı. Parçalanan, etrafa saçılan güvenin yuvası. Korkunun. Endişenin. Kabusların... Kapının altından sızan, dolabın içine saklanan, pusuda bekleyen, saldıran. Bir gece... ve her gece. Sakin, huzurlu bir uykunun kaçtığı. Gözyaşlarının kuruduğu, kalbin göğüsten fırladığı, her nefesin boğduğu. Sessizliğin çığlık attığı geceler. Yalanlarla savuşturulmaya
çalışılan gündüzler. Bir türlü yüzleşilemeyen, atlatılamayan, aşılamayan bir travma. Patlamaya hazır bir kafa. Zonk, zonk, zonk. Katil bir dansın güç verdiği maske. Göz önünden gitmeyen. Bir şey. Bir dolap kaç hayaleti barındırabilir? Bir maske kaç günahı örtebilir? Bir özür bir itirafın karasını silebilir mi? Yüzleşilemeyen suçlar nereye gömülür? Gelmeyen adalet nereye? Bir oyun iyileştirebilir mi korkunç acıları? Aşılabilir mi bir travma geriye doğru sayarsak? Derin izler silinir mi her eksilişte? Harika bir şeye dönüşebilir mi sıfıra vardığımızda? Hiç yaşanmamış gibi. 5. 4. 3. 2...
Lie Low / Müphem Tiyatro