Yorumlar sebebiyle biraz önyargılıydım, metin fazla yerden yere vurulmuş açıkçası. Yas sürecinin duygusal sallanmaları neticesinde saçmalama ve delilik hali için daha iyi bir cast olamazdı ama yer yer metnin de sahnede göz doldurduğu bir sürü an var hafızamda. Çok güzel oyun ama biraz emek istiyor izlemesi ki dekor da bu anlamda güzel bir sadelikte lakin
yorucu ve alanı dolduran nitelikteydi keşke bu kadar simetrik olmasaydı o çalkantıya daha uygun olabilirdi naçizane görüşüm. P.s. ‘annem veftaaa’ derken arkada çalan müziğin adını bilen var mı?
Muskat… Bilinen adıyla “hint cevizi”. Aromatik ve tatlımsı tadıyla mutfaklarda lezzet verici olarak kullanılan ve tropikal bölgelerde yetişen bu baharat, içerdiği “myristicin” adlı bileşik sayesinde aşırı tüketildiğinde halüsinojenik etkilere yol açma potansiyeline de sahip. Aksel Bonfil’in yazıp yönettiği ve Esra Dermancıoğlu’nun sahnede yeteneğini konuşturduğu Muskat, hikayenin kilit noktasına ışık tutan bir unsur olarak bilinmesi gereken bir kavram.
Tek kişilik oyunların tiyatro sahnesinde giderek çoğaldığı son yıllarda güçlü oyunculuklar izlesek de birbirinin benzeri anlatım tarzıyla ne yazık ki çoğu oyun birbirine benzemekte. Bu noktada seyircisinin odağını yakalamayı kısa sürede başaran, kıvrak bir metne sahip, ses ve ışık gibi teknik unsurların ustalıkla kullandığı oyunlar da kalıpların dışına çıkarak zihinlerde güzel izler bırakıyor. Muskat da bunun başarılı örneklerinden biri olarak keyifle izlediğim işlerden biri oldu.
Arka tarafta dikey olarak hilal şeklinde konumlandırılan sekiz adet florışılın olduğu bomboş bir sahnede izliyoruz Muskat’ı. Bu noktada seyirciyi oyuna bağlayacak en önemli nokta olarak güçlü bir metin ve ona eşlik etmesi gereken oyunculuk kalıyor sadece elde. “Bugün annem öldü ve benim için dünyanın en mutlu günü!” cümlesiyle başlayan oyunla biz de bir kadının zihninde yolculuğa çıkıyoruz. Fakat bu yolculuk zihnin öyle noktalarına doğru girip derinlere doğru iniyor ki Yaşar’ın zıt karakterlere sahip ebeveynleri arasında kalışına, annesinin baskıcı yetiştirme tarzına, çocukluğuna, gençliğine ve yatalak annesine baktığı yıllara doğru ilerlerken içsel bir yolculuğu onunla birlikte yaşıyoruz. Bu noktada oyunun ardı ardına mizahi ögeler üzerine kurulu metni ilk anlarda seyirciyi oyuna bağlamakta zorluk yaşamıyor ve ilerleyen dakikalarla birlikte biraz daha geri çekiliyor. Karışık bir ruh halinin sahneye yansıdığı oyunun seyirciyi pek çok duyguya keskin virajlarla sürükleyen metni amacına ulaşırken karakterin duygusal kopuşları, çözülmeleri, bağlanmaları ve sürüklenmeleri, İstanbul-Paris hattı arasında bir sorgulamaya da imkan tanıyor.
Esra Dermancıoğlu’nun 50 dakikalık dilimde metnin de ilerisine geçen performansı, oyun özelinde en takdir edilesi unsur. Seyircinin odağını her an diri tutan oyunculuğu sayesinde kendini izletirken duygular arasındaki kayboluşu, yönünü bulma çabası ve geçmişiyle olan hesaplaşması, akışa yön veriyor. Şans verilebilir bir oyun.
İyi Değilim Ama Anlatacak Kadar Da Kötü Değilim / Satsuma Sahne