-
Benan Bilek, Yüzde Otuzu Peşin isimli kitabının girişinde yazdığı öyküleri tanımlarken şöyle der: “Yaşadım; ağladım, sıkıldım, heyecanlandım. Anlattım; güldüm, hatırladım, buruldum. Yaşadılar; duydum, gördüm. Anlattılar: üzüldüm, kızdım, hırslandım, kahkaha attım.” Hayat da biraz böyle değil midir? Yaşarken trajedi olarak başınıza gelen olaylar başka birine anlatırken gerçekten yaşanmış komik olaylara dönüşür. Yaşarken; heyecanlanırsınız mutlu olursunuz çokça da üzülürsünüz. Ama yaşananları bir başkasına aktarırken çoğu zaman sizin inisiyatifinizde olmasa bile başınıza gelenler gülünç bir gerçekliğin parçasına dönüşür.
Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm Dirmit eserinden Hakan Emre Ural ve Nezaket Erden’in uyarladığı tek kişilik tiyatro oyununda da benzer bir durumu gözlemlemek mümkün. Tekin’in 1980’lerin ortasında basılan, köyden kente göç eden bir ailenin savrulan fertlerini ele alan ve geleneksel toplumsal koşulları hicveden eseri kuşkusuz sadece edebiyat için değil, sosyal tarihimiz için de önemli bir metin. Ülkenin dönüşümü üzerine Tekin’in kendi hayat deneyiminden de kattığı pek çok değerli gözlemi içerisinde barındırıyor. Ancak tiyatro uyarlaması Tekin’in eserini dönemsiz ve mekansız bir hale getirirken, Türk ethosunu yaratan geleneksel kodların ve bir anlamda “iç dünyamızın” da röntgenini çekiyor.
Hiç büyüyememiş, hep çocuk kalması istenmiş, yetişkinliğe geçiş sürecinde özne olarak da kadın olarak da sakat bırakılmış bir kadının gözünden Erden bizi oyunda bir Türkiye masalının içinde gezdiriyor. Tekin’in “büyülü gerçeklik” olarak yorumlanan, ama daha çok Türk gelenek görenekleriyle halk masallarıyla mesellerle süslediği metni, Ural ve Erden’in elinde capcanlı, dinamik ve yüksek tempolu bir oyuna dönüşüyor.
Günün sonunda, Dirmit’in hiç de komik olmayan son derece trajik hikayesi Erden’in bir meddah gibi kılıktan kılığa girerek canlandırdığı karakterlerle, dramadan komediye şaşırtıcı geçişleriyle, olağanüstü fiziksel performansıyla birlikte trajikomedinin enfes bir örneğini sergiliyor.
-
Eylül Cansın, 23 yaşında Boğaz Köprüsü'nden atlayarak intihar eden bir trans birey. Cansın'ın isminin diğer intihara sürüklenen trans bireylerden farkı ise, ölmeden bir saat önce sosyal medyada yaptığı canlı yayın. Belki de sırf bu yüzden yüzlerce isimsiz trans bireyin ölümü haber olmazken, Cansın'ın ölümü pek çoğumuzun hatırında.
Cansın'ın ölümünden sonra annesi, Milliyet gazetesine verdiği söyleşide "çok iyi bir anne" olduğundan ve sürekli evladının yanında olduğundan söz ediyordu. Oysa Cansın, sitemkar videosunda annesine bıraktığı köpeğini en azından "evladım" diye sevmesini tembihliyordu. Cansın'ın hikayesi internette pek çok detayına ulaşabileceğiniz klasik bir hikaye esasında. Cansın'ın da diğer trans bireylerden çok farklı bir aile, büyüme ve çalışma hayatı yok. Toplumun linçlediği ve ölüme zorladığı diğer trans bireyler gibi Cansın da 23 yıla sığdırdığı trajik ömründe LGBTİ bireylerin yaşadığı neredeyse her şey maruz kalmış bir insan.
Ondan bu kadar detaylı bahsetmemin nedeni, Uğur Kanbay'ın yazıp yönettiği ve oynadığı tek kişilik tiyatro oyunu Eylül. Kanbay, oyunda Eylül Cansın'ın yaşanmış gerçek hikayesinden yola çıkarak genel olarak Trans bireylerin durumunu özetleyen bir oyun sergiliyor. İlk bölümü toplumun trans bireylere karşı önyargılarından oluşan trajikomik, nüktedan ve muzır bir neşriyat. Kanbay, bu bölümde toplumun önyargılarıyla oynuyor; çoğu seyircinin bu dünyadan bihaber olduğunun bilincinde olarak bu dünyaya eğlenceli bir üslupla anlatıyor. Yeri geliyor güldürüyor yeri geliyor edepsizleşiyor yeri geldiğinde ise seyirciye takılıyor. Onu da sahnenin bir parçası haline getiriyor. İkinci perde ise gülme eğlenme faslı yerini hayatın gerçeklerine bırakarak acıtıyor. Kanbay'ın seyirciyi duygudan duyguya sürükleyen olağanüstü performansı, metni bir oyunculuk performansından öteye taşıyarak Eylül'le bizi tanıştırıyor. Eylül'ün dünyasında bizi karanlık bir gezintiye çıkarıyor. Eylül'ün hayatında eksik olmayan şiddet ve tecavüzler, oyunun sonunda boğazınıza düğümleniyor. Vesikalı Yarim'den fırlamış gibi karşınıza çıkan Eylül'ün kırık aşk hikayesi sizi de kırıp geçiyor.
Kanbay'ın çok yönlü yeteneği Eylül nezdinde trans bireylerin tiyatro perdesinde görünür olmalarına olanak sağlıyor. Dün gece Kadıköy Baba Sahne'de bir grup insan Kanbay sayesinde gerçekten de Eylül'le bir anlığına da olsa yeniden selamlaşmanın, onu dinlemenin mutluluğunu yaşadı. Kanbay hikayenin derinine indikçe bir trans bireyin derdi, bir kadının derdine, bir kadının derdi ataerkil toplumun baskısı altında ezilen erkeklerin derdine, kısacası Eylül'ün hikayesi tüm topluma uyum sağlamaya çalışanların hikayesine dönüştü. O yüzden de Eylül'e bir şans vermenizi öneririm, Eylül'ün hikayesinde herkesten bir parça var.
-
Uğur Kanbay tarafından Frances Poet’in Gut isimli oyunundan Türkçe’ye uyarlanan His, tanıtım yazılarında ebeveynliğin sorgulandığını anlatan ve hiç bakmadığımız bir yerden ebeveynlik durumuna bakacağımıza yönelik bir bilgiye sahip. Oysa oyun, ebeveynlik kavramını tartışmaya açmaktan ziyade bir çocuğun dünyada başına gelebilecek pek çok kötü şeyin olabileceğini ve bu durumlarla ebeveynlerin mücadele ederken nasıl uç noktalara sürüklendiğini anlatıyor.
Pedofili gibi bıçak sırtı bir konuya gönderme yaparak bunun üzerinden anlatısını kuran oyunda, annenin gittikçe bir psikoza kapılarak psikolojisinin bozulmasıyla birlikte oyun da psikolojik gerilime dönüşüyor. Buraya kadar belki de oyun yavaşça temasına ulaşan ve tema çerçevesinde de sakince ilerleyerek temanın rahatsız ediciliğiyle de seyirciyi diken üstünde tutan başarılı bir anlatıma sahip. Bunda oyunda yer alan dört oyuncunun da başarılı oyunculuğunun ve birbirleriyle güçlü etkileşiminin de altını çizelim. Bu oyunun yıldızı anne rolündeki Sibel Şişman olsa da, kısa anlarda sahnede etkisini hissettiren kayınvalide rolündeki Ayşe Erbulak’ın varlığı da oyuna bir derinlik katıyor. Uğur Kanbay ise her zamanki gibi sahnede doğallığıyla birlikte oynadığı karakteri kurmaca olmaktan çıkararak sahici bir performansla göz dolduruyor.
Oyunun en büyük eksisi ise, oyunda ele alınan anne karakterinin bir örneklem teşkil edemeyecek derecede patolojik olması. Oyun bize çocuk yetiştirirken ebeveynler kolaylıkla paranoyaya kapılarak histeri krizi geçirebilir önermesinde bulunuyor. Ancak oyundaki anne karakteri çok bahsedilmese de kendi annesinin ölümünden de gelen ve muhtemelen çocukluğuyla ilgili derin bir arka plana sahip travmatik bir karakter. O yüzden de sadece çocuğunun bakımı konusunda değil, hayatın diğer alanlarında da aynı patolojiyi göstermeye müsait. Böyle bir patolojiden örnek bir denklem yaratmak çok mümkün değil. Böyle bir durum herkese aynı şeyleri yaptırabilir önermesi çok açık olmayan, muğlak bir sonuç doğuruyor. İşin bu kısmı çok tartışmaya açık.
İkinci büyük problem de karakterin klinikte tedavi görme sürecinden sonra ikinci çocuğa hamile kalarak oyunun çarçabuk bir mutlu sona bağlanması. Arada hiç geçiş olmadan, sanki iki perdelik oyun tek perdeye sığdırılmış gibi bir his bırakarak meselelerin bu kadar didaktik ve genel toplumun uzlaşımlarıyla bağlanması çok tatmin edici değil.
His bu nedenle iyi oynanmış, belki de iyi yazılmış bir metin olmasına rağmen iyi uyarlanmış bir oyun olduğunu ifade edemeyeceğim. Oyunun sahnelenmesinde ve derinleştirilmesinde problemlerin olduğunu düşünüyorum. Ama iyi bir psikolojik gerilim izlemekle yetinmek isterseniz, oyun bu isteğe karşılık veriyor.
-
-
Sevgili Arsız Ölüm - Dirmit / Tiyatro Hemhâl