Sergi, farklı disiplinlerden sanatçıların işlerini şehir ve beden arasındaki ilişki üzerinden bir araya getiriyor.
Tanımlarından biri, parapsikolojide kapalı yerlerde duyulan gaipten gelen huzursuz edici sesler olan ''Poltergeist'', Almanca ''gürültücü hayalet'' anlamına gelir.
Büyük bir dış alan olarak şehir, kapit
DEVAMIal gücün işleyişini sürekli kılmak adına hızla değişen ve değişmek zorunda olan mekanlar bütünüdür. Günümüz neoliberal gerçekliğinde, şehirler eski modernist varoluşunu koruyamamakta, sabit kalamamaktadır. Fiziki yapıları ve kültürleri bu değişken gerçekliğin içinde bulanıklaşır, değişir, şizofrenikleşir. Bu şekilde başkalaşarak kendi içlerinde mikro alanlar oluşur. Zaman zaman bakımsızlıkla, zaman zaman kapital iradelerin yönlendirmesiyle şehirlerin her bir köşesinde, her bir ayrıntısında karakteristik alanlar, mahalleler, sokaklar ve kuytular ortaya çıkar.
Bu mevcut durumda, şehir ile insan arasında tuhaf bir ilişki oluşur. Şehri her bir alanı ayrı bir organ olan dev bir beden, ya da farklı kimlikleri aynı bedene doldurmuş çoklu kişilik bozukluğu yaşayan bir zihnin içindeymiş gibi hissederiz. Şehir, kendi iradesi ve "bizden bağımsız işleyen bir bilinç" gibi var olur. Bu durumda şehrin sakinleri olarak bizler kendimize tekrar sormak zorunda kalıyoruz; içinde yaşadığımız şu şehir nedir? Bu doğrultuda, şehirde bir yer edinmiş, içinde yaşadığımız başka bir "şey" olarak beden nedir?
Poltergeist sergisi, bu muğlaklığın ardında, şehir ve bedenin birbirine yabancılaştığı iletişimden duyulan korkuyu belgeliyor; mekanların işleyişini bozan, üzerinde yaratılan tahakkümü ve akılcılığı sekteye uğratan irrasyonel anların izine düşüyor.
DAHA AZ GÖSTER