‘’Gözleri var ve görmüyorlar. Görmedikleri nedir? İşte şu: Nesnelerin onlara baktığı, onlara dair bir şey söylediği.’’
Jacques Lacan
Portreler, sanat tarihinin belki de en dikkatli görgü tanıklarıdır. Bizler ise sanat tarihini ve kimi zaman kendi tarihimizi onların bakışlarından izleriz. Bakışın iktidarı izleyicinin değil,
DEVAMI izlenen nesnenin elindedir. Öte yandan kimi portreler, bakılmayı arzulamalarına rağmen, bakışımızı kışkırtmazlar ve teşhirci değillerdir. Yine de lekesellikleri en az derin bir bakış kadar davetkardır.
Bakışı kışkırtmaya başladıkları an, yabancılaşma duygusu boy gösterir. İmgeler dünyasında varlığını bu lekesellik yardımıyla yeniden inşa edenler için çehreler silikleşir. Artık, emarelerini ancak çizgilerden, renklerden ve sanatın kendine özgü dilinden takip ederiz.
Sanatçının tuzağına yakalanmış, bakıla bakıla yorgun düşmüş, ‘av’lanmış olan portreler mi izlenendir? Yoksa sınırlı dünyamızın duvarlarına misafir olmuş, kabaran iştahları karşısında savunmasız bir ‘av’ gibi sabırla izlenen aslında bizler miyiz?
Bu yüzdendir karşılıklı bakışmalarla devam eden flört; bir türlü kavuşmaya erişmez, son bulmaz, öylece devam eder...
“AV” Evliyagil Koleksiyonu’ndan derleniyor. Sergi, koleksiyonun kuşaklar arası diyalogu olanaklı kılan geçişli yapısını da hatırlatıyor. Bu odada, Rousseau’dan Tevfik Fikret’e tüm çehreler, temsil ettikleri personaları terk edip bağlamlarından uzaklaşarak, bir süreliğinede olsa tek bir ağızdan konuşuyor.
DAHA AZ GÖSTER