Muhteşem bir gösteri izlemiş olmanın mutluluğu ile evimize döndük. Yılmaz Sütçünün showmanliğini unutamayacağım...
Kendi içinde bir gösteri izlemiş olsak, sadece finalini ve geçiş sahneleri için seçilmiş dış dünya efektlerini eleştirir geçerdik. Ama “Atları da vururlar” romanının uyarlaması olduğunu oyun tanıtımının daha ilk cümlesinde görünce işler değişiyor.
O romanın da sorumluluğunu almış olmaları, en azından benim gibi izleyicilerde başka beklentiler yaratıyor haliyle. Romanın omurgasını oluşturan ikili (dans eden çift) ve onların dramatik hikayesi hiçbir şekilde bizlere geçmedi. Dans performanslarını yorumlayabilecek kapasiteye sahip olmadığım için bir şey diyemeyeceğim. Emeklerine sağlık. Ama hikaye içindeki konumlandırılmaları ve işlenişleri, uyarlanan roman düşünüldüğünde çok sıkıntılı.
Showmanin muhteşem performansı, romanın sorumluluğunu yerine getirmek için yetmiyor maalesef.
Hikayenin “bugünleştirilmesi” ise bir yönden iyi, bir yönden kötü. İyi, çünkü insanların böylesi bir yarışmaya katılma motivasyonlarını 1930ların Amerikasındaki açlık boyutundaki sefalet yerine, 90lardan itibaren medya ile körüklenen mide bulandırıcı aç gözlülüğümüz olarak göstermeleri çok başarılı bir tercih. Güncel espriler, seyirciyle girişilen interaktif oyunlar çok eğlenceli (Cahit Arf muhabbetine hala gülüyorum)… Kötü, çünkü medya ile popüler kültürle insanların insanlıktan çıktığı vurgusu maalesef bayatlamak üzere olan bir saptama.
Ama herşeye rağmen, roman unsurunu oyundan çıkartıp, gösteriyi başlı başına ele aldığınızda izlemeye değer bir iş çıkıyor ortaya. Özellikle kadınlar matinesi seven izleyiciler (Ben şahsen bir Murat Övüç hayranıyım) için ise kaçırılmaması gereken bir şölen.
Maraton / Moda Sahnesi