Birbirinden tamamıyla farklı iki perdelik bir oyun. Uzun yıllar böyle bir durumla karşılaşmamıştım .İlk perde de etnik farklılıklar ,fiziksel kusurlar , engellilikler gibi bireyi toplum içinde yalnızlık ve umutsuzluğa iten unsurlara farkındalık yaratma konusunda abartılı bazı diyaloglara rağmen başarılı efekt ve ışık düzeni ile zenginleştirilmiş . başarılı oyunculuklarla bütünleşmiş bir oyunla karşı karşıyasınız. Kaldı ki bu durumda bile ikinci perdenin başında salonu terk eden bir seyirci kitlesi varken ikinci perde adeta bir ilkokul müsameresini andırıyor.
Özellikle bir çok sanatçının bir arada olduğu bölümlerde replikler hiç mi hiç anlaşılamıyor. Verilmek istenen mesaj adeta temcit pilavı gibi tekrar tekrar yineleniyor .Ankara devlet tiyatrosu sezon başında ilk kez sergilemiş olduğu , CEPHEDE PİKNİK, ÖTEKİ , GLENGARRY GLEN ROSS ve geçen sezonun sonunda sergilemeye başladığı ÇEHOV MAKİNESİ oyunlarıyla gerçekten sınıfta kalmıştır. Bu durumun sorumluları oyuncu kardeşlerimiz olmayıp bu oyunları repertuara alanlar ve bunları denetleyen kişilerdir. En üzücü nokta Ankara'da ikamet eden düşük bütçeli tiyatro gruplarının çok önemli yazarların oyunlarını başarıyla sergilemeleri ve koca Ankara devlet tiyatrosunu gölgede bırakmalarıdır .Oyun ilk perdenin hatırına 5 puan alabilir
Öncelikle emeği geçen herkesi kutluyorum. Edebiyatın daha iyiyi amaçladığını da hatırlatarak, dile getirmem gereken unsurların kimseyi kırmayacağını ümit ediyorum. Oyunun tanıtımında "Çok uzak diyarlarda, çok başka zamanlarda geçen bir hikaye anlatıyoruz size. " denilmiş. Oysa Oyun bir Frankenstein uyarlaması. Eğer bir metnin yarısından fazlası başka bir metinden alıntıysa, buna özgün bir metin diyebilir miyiz? Romantik bir eseri post-modern bir sahneye uyarlamak ilginç olabilirdi, eğer gerekli koşullar yerine getirilmiş olsaydı. Her halükarda, tanıtımda Frankenstein muhakkak zikredilmeli ki, izleyici şaşırmasın ya da bir yanılgıya düşmesin! Bu aynı zamanda etiğin de bir gereği değil midir? Oyun gereksiz uzunlukta ve alabildiğine didaktik. Benzerini ancak Antik ve Orta Çağ'da görebileceğimiz tarz, izleyiciyi düşünmeye zorlamadığı gibi, "Durun siz düşünmeyin, burada anlatılmak istenileni ben size söyleyeyim!" dercesine araya sokuşturulan replikler, diyaloglarla dolu Oyun... Küçük iki not daha: Cadı rolündeki oyunculardan biri hamileydi. Oyunla bir ilgisi var mı, diye benim gibi boşuna beklemeyin! Sahnedeki silah bu kez patlamıyor! Yöneticilerimiz gerekli mesajı almışlardır, diye ümit ediyorum. Bir de oyuncumuz (dansçımız) ltf kusuruma bakmasın, şahsıyla asla alakalı değil, ama Allah aşkına göbekli biri sahnede dansçı olarak değerlendirilebilir mi? Oyuna bir katkısı olacaksa elbette. Ama burada silah yine patlamıyor. İzleyiciye verilmek istenilen bir dolaylı mesaj mı var, anlayabilmiş değilim. Yine de ilginç bir akşam yaşadım, emeği geçen herkese teşekkür ederim. Saygılarımla...
Öteki / Ankara Devlet Tiyatrosu