Bazı sahneler hâlâ gözümün önünde…
Çocuğun annesinin sırtına tutunup dedelerine gidişi, oradaki sessizlik, kimsesizlik duygusu… Hepsi öyle derinden işlendi ki nefesimi tuttum izlerken. Burcu Arslan, sahnede bir merdivenle birlikte bambaşka bir dünya kurdu. Sadece bir merdiven ve o vardı ama o merdiven bazen bir yatak, bazen bir omuz, bazen de bir hatıraya dönüştü.
Öyle incelikli, öyle doğal duygu geçişleri yaptı ki, “keşke hiç bitmese” dedim içimden.
O anlarda sanki biz de onunla birlikte o merdivene çıktık, indik, uzandık, tırmandık…
Bir oyuncunun sahnede bu kadar sade ama aynı zamanda bu kadar derin bir evren kurabilmesi gerçekten büyüleyiciydi.
Oyundan çıktığımda uzun süre yerimde kaldım, etkisinden çıkamadım.
“Mutlaka gidilmeli” derken klişe bir tavsiye vermiyorum, bu oyun gerçekten kalbe dokunuyor.
İzlerken hem kendi çocukluğunu hem de bir çocuğun dünyaya bakışını yeniden hatırlıyorsun.
Yetim