İstanbul Devlet Tiyatrosunun şahane bir tek kişilik oyunu. Karadeniz Tiyatro Festivali kapsamında bugün izledim. Oyuncu Can Atak resmen döktürüyor, inanılmaz bir performans ortaya koymuş. Oyunun metni zaten ödül almış ki sonuna kadar hak edilmiş gayet başarılı bir metin. Araya serpiştirilmiş ince tespitler, vurucu monologlar, iç seslerin dışavurumu müthişti. Can Atak sahne hakimiyetinde çok başarılı. Reji farkı bariz görülüyor. Kostümünden dekoruna özellikle ışık yönetimine şapka çıkarıyorum. Bu tür oyunları görmeyi gerçekten özlemişim. Bu harika metni bu kadar keyifle ve dinamizm yüklü biçimde sahneye aktaran rejiyi ayakta alkışlıyorum. Metin; zaman zaman düşündürme, zaman zaman hüzünlendirme konusunda oldukça mahir. Hikaye özünde sıranın en arkasında oturan, konser boyu belki de tek bir vuruşu bekleyen bir orkestra üyesinin iç dünyasını anlatıyor gibi görünse de yan hikayelerle zenginleşiyor, bambaşka bir boyut kazanıyor. Mutlaka seyredin efendim...
Distopik bir dünyada geçen ancak yaşadığımız dünyayı da kapsayan bir atmosferde ilerliyor. İnsanlığın robotlaşmasını ve duyguların giderek yok olduğu bir dünyayı da merkezine alıyor. Hikaye aslında çok bilindik. Benzer şekilde popüler kitaplardan 1984 isimli romanı da andırıyor yer yer. Ben hikayeyi anlamlı bulsam da metinler de yaratıcılık yoktu. Diyaloglar zayıftı. Ezberimde kalan sadece bir iki tane sahne vardı. Oyunu pek sevemedim. Neden 1 saatin üzerine çıkılmış bu da doğru bir tercih mi düşünmek lazım. Fakat her şeye rağmen uyarlamayı başarılı buldum. Modern tekniklerin kullanımını sevdim. Dekorlar önceki oyunlara göre daha ön plandaydı ve ışık kullanımı da gayet güzeldi. Bu arada sonlara doğru birlikte olan 3 oyuncunun performansları aşırı abartılıydı ve bu fazla göze batıyordu. O kısımlar hiç olmamış. Sanki tiyatro içinde tiyatro tadı veriyordu. 6/10
Puntila Ağa ve Uşağı Matti / Trabzon Devlet Tiyatrosu