“Ben ne izledim öyle?” dedirten bir sezon oyunu daha. Oda Tiyatrosu’nu yeni keşfettim mekan olarak. 19 Mart’ta orada seyrettik oyunu. Daha önce Uğur Kanbay’ın Eylül oyununda hissettiğim o bıçaklanma hissini uzun zaman sonra yeni bir oyunda hissettim. İstanbul’da tek kişilik oyun denilince aklıma gelen ilk Eylül olurdu yalan yok. Uzun bir süre “Kuşları Bile Vurdular” da dilimden düşmeyecek diyebilirim. Muazzam bir metin. Kadın temalı oyunlarda acıtasyona kaçma eğilimi, kahramanlaştırma yönelimi gibi, pozitif ayrıma kapılma durumuna düşülebiliyor. Ancak metin o kadar safiyane, o kadar dengeli, o kadar duru ve etkili kaleme alınmış ki hiçbir egzajere konuma izin vermeden, yaşanan trajediyi tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Karakter çeşitliliği şahane. Elbette bu noktada sahnelemenin önemi yadsınamaz. Reji çok hareketli. Bir film seyreder gibi nefesinizi tutup seyrediyorsunuz olacakları. Bir an bile merak unsuru azalmıyor. Acaba şimdi nerede açılacak karakter , nerede uyanacak diye hep tetiktesiniz. Kendini tekrar etmeyen, monotonluktan uzak ve gerçekçi bir dünya kurulmuş. Karakter geçişleri çok belirgin çizilmiş. Abartıya ihtimal doğurabilecek olan her eylemden kaçınılmış. Doğal bir oyuncu performansı öne çıkarılmış. Oyunculuk performansına gelince, 19’undan beri kendime gelemedim der susarım. Sahneye atlayıp bağrınıza basmak istiyorsunuz, boğazıma bir yumru takıldı günlerdir çıkmıyor. Aklıma geliyor gözüm doluyor, bir şarkı duyuyorum “Ayla” geliyor aklıma. Nadina sen bize ne yaptın? Bu nasıl bir yetenek? Nasıl atarım oyunun etkisini üstümden? Lütfen bu oyunu olabilecek her yere götürün. Emeği geçen herkese çok teşekkürler…
Prömiyerde seyrettim. Uğur Kanbay’ın hayranıyım. Ne yapsa izlerim dediklerimden. Yine çok yaratıcı, çok esnek, çok sahici bir şey seyrettirdi bana. Ayrıca o ne güzel ışık tasarımıydı öyle!
Şairler Mezarlığı / A.H.E.N.K