Oyun, bilinmeyen bir yerde üç farklı cinsten köpeğin değerli beyaz tasmayı elde etmek ve anti-terör uzmanı olmak için mücadele etmesini konu alıyor. Peş peşe maruz kaldıkları testler günümüzün en dikkat çekici etik ve politik çelişkilerini ortaya koyuyor.
Oyuna gitmeden önce oyunu daha önce okuduğum ve aynı rejisörün bakış açısından daha öncede izlediğim için heyecanlanmıştım. Ancak hüsrana uğradığımı söylemek isterim. Bu kadar güçlü ve zor bir metnin hakkı verilememiş gibi hissettim. Özellikle oyuncularda dil bütünlüğü hissedemedim. Doruk Nalbantoğlu’nun daha önce Adana Devlet Tiyatrosu’nda izleme şansım olmuştu İstanbul’da en son “Yüzünde Yüzler” oyununda izlemiş ve çok beğenmiştim. Burada da vücut kullanımı ve diğer oyuncularla kurduğu ilişkiyi John-John olarak çok doğru buldum.Ancak konuşmalarını çok boğuk buldum, orta sıralarda olduğum için çok anlayamadım.
Murat Yatman, Odin karakterini canlandırıyordu bence rol onun için biçilmiş kaftan. Ancak daha rolün yolu var gibi hissettim. Daha önce kendisini “Gazale” oyununda izlemiştim. Oyun olarak çok farklı ama yakın bir karakter çizgisi çizdiğini hissettim. Kendisini farklı oyunlarda görmek isterim.
Alp Ünsal’ı en son “Romeo ve Juliet” oyunuyla akm salonunda izlemiştim ve üzülerek söylüyorum hayal kırıklığına uğramıştım. Burada Enmanuel (Alman Çoban Köpeği) karakterini canlandırıyordu. Öncelikle metinde köpeğin bir sakatlığı olduğunu hatırlamıyorum ama burada sakat bir karakter gibiydi. Oyun boyunca vücut dilinden nasıl bir sakatlığı var acaba diye düşündüm ancak anlayamadım. Karakter gereği fazla didaktik ve akılcı bir tarafı vardı ama sanki sürekli dublajdaymışım gibi hissettim.
Genel olarak oyun benim beklentilerimi karşılamadı. Ama ekibin emeğine sağlık.
Oyunu ara sahnede izleme fırsatı buldum. Oyun Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Haydi Abbas Vakit Tamam” şiirinin öyküsü. Diyarbakır’ın Pirinççizadeler ailesinden olan, edebiyatımızın en güçlü kalemlerinden Cahit Sıtkı iyi bir eğitim alır ve çeşitli gazetelerde, dergilerde öyküler, şiirler yazar. Eğitim için gittiği Fransa’dan, 2. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla geri döndüğünde Ege’nin küçük kentlerinden birinde askerliğini yapar. Ünlü “Haydi Abbas” şiiri, işte bu askerlik döneminin belki de en güzel ürünüdür.
Oyunun aynı zamanda yazarı olan oyuncusu Şükrü Veysel Alankaya, yazarın şiirinin çıkış öyküsünü alıp bir tiyatro oyunu olarak uyarlamış. Ne iyi etmiş. Yazarın subay olarak askerliğini yaparken tanıştığı emir eri “Abbas” karakterinin o naif öyküsünü o kadar güzel yansıtmış ki, etkilenmemek elde değil. Tebrik ediyorum.
Sadece oyunun dekorunda arkadaki muşambadan yapılmış manzara görseline gerek var mı diye sorguladım. Bütün atmosferi bozuyordu. Sadece bavulları ile çıkıp oynayan bir oyuncu bana yeterli geldi. Şükrü Veysel bey çok samimi sadece oyun yeni olduğu için daha pişecektir diye düşündüm bazı yerler çok hızlı geçiyor. Bazı anlara takıldım ama dediğim gibi 2. Oyunu izlediğimi öğrendim. Bence görülmeli!
Not: lütfen ışık odası dikkatli olsun bütün fısıldaşmalar salonun içinden duyuldu!
Ebedi Barış / İstanbul Devlet Tiyatrosu