Bu tür oyunları seyrederken tuhaf bir hisse kapılıyorum, 250 TL bilet alıyorsun ve yaşadıkları ülkede bir şekilde yaşar kalmaya çalışan insanların hikayesini izliyorsun. Sanki sanatçılar bir kez daha kendilerini tatmin etmek için sömürüyor gibi insanları. Sistem içinde kalan her eleştiri sisteme hizmet ediyor. Belki Türkiye'den bir göçmenle çalışmak gibi sahneleme üzerinde düşünülmeliydi. Ama keşke tek sorun genel olarak bütün sanat dünyasına has böyle bir mesele olsaydı.
Oyunun ilk bir saati sıkıcı hatta bayık bir ruh hali bırakıyor. Kadın erkek iki karakter arasındaki ilişki krizi bildiğimiz bütün klişeleri sıralıyor. Erkek oyuncunun mırmır konuşması olabilecek bütün enerjileri sönumluyor, neredeyse duyulmayacak kadar alçak sesle konuşuyor. Lisede tanışan iki 'asik', vatandaşlık alabilme krizini aşmak nedeniyle evlenmeye karar verir, hem onların ilişkilerinden parçalar görürüz hem de bir vatandaşlık sınavına hazirlanislarini. Ama onların birbirlerine davranışları, birbirlerine verdikleri sözler, yeterince inandırıcı değil. Melodrami andıran bir yapaylik taşıyor. Üstelik streotipleri tekrar üretiyor, göçmenlik hakkında ne düşünüyorsak, aşıklar hakkında ne bekliyorsak onların sınırlarında dolaşıyor.
Üçüncü karakterin girişi ile oyuna küçük bir hareket giriyor. Asiklardan biri hakkında ilk saatte gördüklerimizin sadece buzdağının küçük bir kısmı olduğunu anlıyoruz. Peki sonra ne oluyor? Tam 45 dakika boyunca bu sürpriz sakız gibi cigneniyor. Herhangi bir yere varmıyor, sadece laf dolanıyor. Kusura bakmayın, bunu derinleştirmek olarak göremeyiz. Karakterlerin farklı tepkilerini, farklı durumlarda gorseydik, belki onları çok yönlü olarak kabul edebilirdik. Bu aynı cümlelerin dön dolaş tekrar edilmesidir. Üstelik son dilimdeki inandırıcılık eksikliği başka bir boyutta. 'Paylaşılamayan' erkek fikrinin oyunun ana eksenine gelmesi ama o erkeğin ve onu seven iki kişinin göçmen olmak ve 'asik olduklarını söylemek ' dışında hiçbir özellikleri yok gibi.
Yine de Türkiye'de yasaklanmaya çalışilan LGBT konusunu dert eden bir oyun izlemek güzeldi. 'Kaliteli' olmaya, 'derin' olmaya çalışmak yerine daha cesur ve teatral unsurları daha gozupek kullanmak oyunu daha da iyi yapacakmış gibi hissettim.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamıcaksınız, samimiyet ve hiç düşmeyen ritminden doğan bağ sayesinde oyunun içinde hissediceksiniz kendinizi.. Tebrik ederim.
Vaclav Havel’in Seyircisi / Shc Studio