Sanat bir oyundur.
Ve oyun oynamak ciddi bir iştir.
Çünkü en basit bir oyunda bile başarılı olabilmek için farklı, birçok meziyete sahip olmak gerekir. Saklambacı ele alalım: Çıt çıkarmadan yürümeli, nereye saklanabileceğimizi bilmeli ve üstüne hızlı koşmalıyız. İster yazarlık, ister oyunculuk olsun sanatsal disiplinin de benzer prensiplerle çalıştığına inanıyoruz. Bir yazar oynayabilmeli ve bir oyuncu yazabilmeli; en azından birbirlerinin nasıl süreçlerden geçtiklerini bilmeliler. Yoksa tek yönlü kalır, kendilerini güvende hissettikleri alana hapsolurlar. Oysa biz o güvenli alanların kırılmalarını, birbirlerine karışmalarını ve genişlemelerini istiyoruz.
Tabii, her oyun gibi sanatın da kuralları var.
Bunlara da kısaca “teori”, diyoruz. Senaryo ve oyunculuk teorilerini uluslararası standartlarda öğreneceğiz. Sonra hepsiyle yap-boz yapacağız. Çünkü t. o. y. İstanbul’da kurallar esnetilmek için varlar. Her hafta tiyatro oyunlarının sahneleneceği bir sahneye, yazar ve oyuncu adaylarına, sınıflara, yedi aylık bir ders programına ve yetkin bir öğretmen kadrosuna sahibiz. Yine de bunların hepsinin toplamından çok daha fazlasıyız. Biz bir ekolün temsilcisiyiz. Sanatçı, her anlamda donanımlı olmalıdır, diyoruz. Ağaca da çıkabilmeli, bir kuyu kazıp yeraltının dehlizlerine de inebilmeli. Başka türlü olmaz, eksik kalır. Bunun için de ileride mutfağımıza aşçı, cephemize silah arkadaşı, okeyimize dördüncü olacakları, yine kendimiz, kendi yöntemlerimizle yetiştireceğiz ve onları bulacağız. Ya da onlar bizi bulacaklar.
Oyunları ciddiye alanlar için.
Oyunları ciddiye alanlar tarafından.