Albert Camus, “para mutluluğu satın alır” der ve gerisini size bırakır. Peki ya satın alındığı sanılan bu mutluluk hissi, beraberinde “yanlışlık” ı getirirse…
Ve İnsanın eninde sonunda alışamayacağı bir düşünce yoksa…
DEVAMIBakımsız bir otel,
Mutlu bir çift,
Mutsuz bir anne ve kız kardeş,
Ve sadece ihtiyar bir uşak..
İyi-kötü kavramlarına, öldürme eyleminin ahlaki boyutuna ve suçun suçluyla olan ilişkisine dair belki de daha önce hiç düşünmediğiniz bir bakış açısı getirilebilir mi?
İnsan söyledikleriyle mi yoksa söylemedikleriyle mi insanlaşır?
Albert Camus, kurduğu uzun cümlelere rağmen, insanın iç dünyasına o ince ayrıntıları ilmek ilmek işler. Her eseri kendinden bir parçadır aslında. İnsanlara nasıl olmaları gerektiğini değil ne yapılabileceğini anlatır. Yarattığı en büyük kahraman ise gene kendisidir.
Hayat aslında anlamsız bir bulanıklıktır ama ona anlam katabilmek gerekir.Mutlaka bir tercihiniz olmalı ona dayanmalı onun için mücadele etmelisiniz, der. Tıpkı Martha’nın yaptığı gibi.
Martha derindeki karanlığı hissettiği için, işte gerçekten bunun için denizi çok sever. Ve tek isteği güneşli bir ülkede denizin kıyısında yaşamaktır. Ve bunun için yapamayacağı şey yoktur.
Anne ise sadece sürüklenir kızının peşinden, onun için tercihsizlikte bir tercihtir.
Jan ve Maria güneşli bir ülkede, deniz kıyısında bulmuşlardır mutluluğu ve bu Jan’a yetmemiştir, ihtiyacı vardır geçmişinde bıraktığı ailesine. Çünkü yarım bırakılan her şey tamamlanmak ister.
Maria tam da bu yüzden, Jan’ı tamamlamak için gelmiştir peşinden.
İhtiyar Uşak ise sadece bir ihtiyar uşak mıdır sahiden…
İzledikten sonra günlerce yüzünüze tokat yemiş gezip, etrafınızdaki her şeye manasız gözlerle bakmanıza neden olacak bir yanlışlık…
Gittikçe daha da derinleşen bir yanlışlık…
DAHA AZ GÖSTER