Günümüz dünyasının belirleyici unsurları olan açgözlülük, bencillik ve terörün de ortaya koyduğu gibi, hayat bir masal değil. Modernliğin kanlı ve terli hikayesi milyonlarca kurbanın mezar taşlarında yazılı. Medeniyetimiz kemik yığınlarının üzerine kurulu; modern dünya dediğimiz mekanikleşmenin dev çarklarınca ezilen modernleşme kurbanlar
DEVAMIı bu yığınları oluşturuyor. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler medeniyetimizin hayaletleri ve canavarlarını besleyen ham maddeler. Yatmadan önce okunan masalların aksine, bizim hikayemiz mutlu sona ulaşacak gibi görünmüyor. Bu anlamda bizim yaşama biçimimiz ütopya değil distopya. Bu hikayenin en kötü kısmı ise bütün suçun bizde olması. İnsanın güce olan tapınması, dünyanın geri kalanını kendine köle etmiş durumda. Bir yandan kendi en kötü düşmanımızken, bir yandan da bu gezegende yaşayan tüm canlı organizmaların düşmanıyız. İnsanlık kendi çevresini yok eden bir virüse, kanını emdiği canlıyı yavaş yavaş öldüren bir parazite benziyor. Bu süreçte gittikçe daha da hızlı, daha da hırslı ve daha da gürültülü hale gelen hayatlarımız, çılgın bir kapitalizm ve sonu gelmeyen bir tüketiciliğin etkisiyle ekosistemimizi tehlikeye sokuyor. Hiçbir şey kalmayana kadar dünyamızın kanını emiyoruz. Bir yandan dünyanın kralı ve kraliçeleriyken, bir yandan da içgüdülerimizin köleleriyiz. Daha da kötüsü, sadece yıkım bağlamında var olabilen, bu gezegende en çok yıkımı gerçekleştiren canlılar haline geldik. Belki bu gidişat durdurulabilir; ama ancak insanlık olarak verdiğimiz zararın bilincine varıp yaşama şeklimizi değiştirirsek. Şimdilik gerçekliği unutalım ve alternatif bir yaşam ve var olma şekli düşünelim. Mantık ve gerçekçiliğin önüne geçerek, efendiler olmadığımız, güçlü yerine zayıf olduğumuz ve yara alabileceğimiz yeni bir dünyayı göz önünde canlandıralım. Her zaman yöneten olmaya alıştığımız için bu dünyayı canlandırmak zor olabilir, ama gene de deneyelim.
BLOK art space’te gerçekleşecek olan Melike Kılıç’ın kişisel sergisi “Terra Tenebris” işte bu alternatif gerçekliğe yapacağımız yolculuğa yardımcı oluyor. Kılıç, son serisinde insanlığın hayvan ve bitkilere hizmet ettiği bir gezegeni anlatıyor. Sanatçı, hayvanlar ve bitkiler için bir ütopya yaratırken, insanları bu sefer başka bir distopyaya yerleştiriyor. Sergi, her bir parçanın bütüne kavramsal olarak bağlı olduğu komplike bir tasarım taşıyor. Bu yüzden Terra Tenebris sergisi, ziyaretçinin çok katmanlı bir hikayeyi, galerinin başka köşelerinde farklı açılardan deneyimlediği, bütün olarak tek bir yerleştirme olarak okunabiliyor. Kılıç bu sergiyi ziyaretçinin bölümler arasında gezebildiği bir sanatçı kitabı gibi görüyor.
Bir önceki çalışmalarında olduğu gibi Melike Kılıç, bu serisinde de kavramsal olarak insan ve doğa arasındaki ilişkiye ve insanlığın diğer canlılar üzerindeki sözde kontrolüne odaklanıyor. Terra Tenebris insan ve diğer canlılar arasındaki hiyerarşiyi tersine döndürerek belki de bizim yüzümüzden eziyet çeken dünyaya öç aldırıyor.
Marcus Graf
DAHA AZ GÖSTER