Sergi "otel"i, hem sınıflı topluma dair bir kara mizahın hem de dünyadaki geçici varlığımızı hatırlatan bitimsiz dramın sahnelendiği bir zemin olarak ele alıyor. Otelin sağladığı gerek tekil, gerekse toplumsal geçici bir aradalıklar ile fani yaşamın rastlantısallıkları/zorunlulukları arasındaki kesişmeler serginin odağında yer alıyor. Tıp
DEVAMIkı metropol gibi otel de farklı kaderler, ihtiyaçlar ve motivasyonlar sonucunda buluşmuş yabancıları ağırlar. Bu karşılaşmaların tabi olduğu kültürel kodlar ve mülkiyet hukuku coğrafyadan coğrafyaya ve dönemden döneme, değişkenlik gösterir.
Resim, heykel ve yerleştirmenin buluştuğu ‘’Otelde Bir Gün’’de, Erinç Seymen otel binasını başlangıç-bitiş sınırları belirsiz, “içe doğru genişleyen” ve sınıfsal imtiyazın sağladığı lüks tüketimin göze batmayan hizmetle çarpıştığı girift bir tiyatro olarak resmederken, Can Küçük jenerik otel yönlendirme tabelalarını izleyicinin dışarıyı, yakın geçmişi ve şimdiki zamanı kat edeceği şekilde kullanıyor. Hera Büyüktaşcıyan, hafızanın görünmez dalgaları arasında gidip gelen mekan ve zaman katmanlarının izini sürerek, dönüştürülmüş mekanların kaçınılmaz yazgısı ile döngüsel geçiciliğin kaydını tutarken, Başak Bugay yabancı bir yerde barınmanın sosyal ve biyolojik kimlik farklarını eşitleyerek güvenlik gibi temel bir insani ihtiyacı ortaya çıkarmasını ele alıyor. Şant Mengücek ise otel çalışanlarının tüketilmeye hazır hale getirilmiş kişiliklerinin ve hiyerarşik ayrımın kolaylaşması amacı güdülerek dış görünüşün dayatıldığı ve bunun sonucunda peyda olan, duygudan yoksun, benliğini kaybetmiş portrelerini tuvale yansıtıyor.
DAHA AZ GÖSTER