Küratörlüğünü Derya Yücel’in üstlendiği sergi Hera Büyüktaşçıyan, Deniz Gül, Tunca ve Burcu Yağcıoğlu’nun eserlerini bir araya getiriyor. Başlığını, Anthony Doerr’in aynı adlı kurgusal-tarih romanından alan sergi, hafıza, gelecek, bilgi, kavrayış ve umudun metaforu olarak “ışığın”, görülüp ulaşılamayan, hissedilip dill
DEVAMIendirilemeyen, anlanıp anlatılamayan yanına dair bir sezgi oluşturmayı amaçlıyor. Öğrenme ve bilme, bilme ve anlama, anlama ve yorum arasında tarih, hafıza ve sanat, anlam üreten makinalar olarak harekete bağımlıdır. Ve hareket etmeyen bir makina anlamsızdır. “Bilgi”nin inşası ve tarihin/hafızanın çelişkilerine yönelik ortaya çıkmış olan bu erken kehanete rağmen, tarihe bugünden bakmak, bugünün koşulları çerçevesinde yargılamak da hala günümüzün en çekici ama en lanetli yanıdır. Tarih, şimdiki zamanın oluşturduğu bir kurgulamanın nesnesidir ve yansıttığını iddia ettiği gerçekle ilgisi her zaman sorgulanabilir. Aşırı hassas dönemimizin keskin ışıkları altında geçmiş, gündemdeki bir alıntıya dönüşür. Bugün, analiz ve eleştiri hem tarih hem sanat anlatısının ayrılmaz bir parçasıdır ve tıpkı tarih/hafıza olgusunda olduğu gibi sanatta da pasif, kırılmaz, kusursuz ve tarafsız bir temsil beklemek mümkün değildir. Ancak günümüz gerçekliğinin algılanmasında fantazyaların ve imgelerin anlamını kavramak bir tür “bilme” sürecini tetikleyebilir. Sanat, olgular yığını karşısında parlayıp sönüveren o ışıldama anını yakalayabilir, ışığın titreştiği bir geleceği kavrayabilir, akışın içinden bir “an”ı tohum gibi içinde barındırabilir.
DAHA AZ GÖSTER