Sanatçı Ayşe Gül Süter'in Difüzyon sergisinin baş kahramanı ve temel öznesi ışık. Üretim sürecinin başından sonuna kadar sanatçıya ışık yol gösteriyor.
Difüzyon, kimyada maddelerin, göreceli olarak yoğun ortamdan daha az yoğun ortama doğru geçişleri ve burada rastgele yayılmalarıdır. Difüzyon sayesinde daha az yoğun ortam, yoğ
DEVAMIun ortamdan gelen moleküller tarafından istila edilir ve ele geçirilir. Ancak sonrasında iki ortam birbirlerini sonsuza kadar değiştirerek adeta bir olurlar. Suyla karıştırılan mürekkep ya da odaya giren, yayılan ve dağılan bir parfüm kokusu gibi.
Peki ya bizim göremediğimiz, duyamadığımız hatta hissedemediğimiz mikro düzeyden, makro düzeye doğru gerçekleşen yayılım nasıl açığa çıkarılabilir? Difüzyon sergisinin amacı izleyiciye bunu göstermek değil, bunu hissettirmek.
İster insan, ister bakteri, ister bitki, isterse hayvan olsun tüm canlılar ışığa doğru hareket eder. Işık uyanışın, yeni bir günün, hareketin ve devinimin habercisidir. Hareketsiz sandığımız bitkilerin bile yegane hareketi ışığa yönelimdir. İşte tam da bu noktada karşımıza mikro ve makro dünyaların kesişim noktası çıkıyor: IŞIK.
Sanatçı mikroskop düzeneğindeki lensleri kullanarak ışığın yavaşlayarak kırılmasını, böylece tüm çeşitliliği ile mikro dünyanın gözler önüne serilmesini sağlıyor. Makro ve mikro dünyalar sadece ışıkta buluşmakla kalmıyor, aynı zamanda dağılan, kırılan ve yayılan ışık sayesinde iki dünya arasındaki engeller kalkıyor, algı kapılarımız açılıyor. Mikro dünyanın istilasına uğrayan zihnimiz sonunda direnmekten vazgeçerek onunla bir oluyor.
DAHA AZ GÖSTER