Martch Art Project’in galeri mekanı dışında gerçekleştireceği ilk sergisi ‘Dancing Into One’ 19 Nisan’da Yuvakimyon Rum Kız Lisesi’nde açılıyor.
"Onunla birlikte biz hepimiz devingen bir figür oluştururuz, o da bu figürün değişmez merkezidir: Dostluk doludur Kule." 1
Hangi Kule?
Tek bir Kule var aslında ve işte bu Kul
DEVAMIe’nin en tepesinden aşağıya bakınca görülen kalabalık.
Yığınla insan. Bazı gruplar. Kimi çiftler. Birkaç tek.
Yan yana. Toplu bir durumda.
Bir arada.
Biraz dans eder gibi.
Biraz tek bir vücutta birleşmiş gibi.
Dönüp duran o vücut nasıl tanımlanır? En iyi hangi dilde anlatılır? Ya da, önce kimden başlanır?
Ortak bir amaçla veya benzer bir mağduriyetle bir araya gelenlerden belki. Çünkü onların söyleyecek sözleri olur. Örneğin yerlerinden edilenler; göç etmeye zorlananlar, gittikleri yere beraberlerinde bir kaçış hikâyesi götürürler. Hikâye bazen bir minarenin etrafında, bazen bir çeşmenin başında şekillenir. Çoğunlukla bir zamanların “bereketli toprakları”nda gelişir. Fakat hep kayıpla, ölümle, yıkıntıyla biter. Bittikten sonra yeniden başlar. Devridaim. Başkalaşım.
Başkalaşmayan, bakışlarda kalır. Fotoğrafta durur ve birilerinin o fotoğrafla karşılaşmasını bekler. Uzaklara bakan iki kadının sahaflara düşmüş fotoğrafını gören bir üçüncü kadın, bu yüzden yıllar sonra bir hülyaya dalabilir. Bir düşün içinde, başka bir hatırlama biçimine hiç ihtiyaç duymadan gördüğünü anlamlandırır. Hatta bazen bir sonuca da varır ve örneğin; iktidarın dayattığı yaşam biçimleriyle var olmaya çabalayan bir kadının, duvara bile ihtiyaç duymadan kendi evini inşa edebileceğini duyumsar.
Zira ev mahremdir. En çok duyguları saklar. Belki de bu yüzden pek sık işlevini değiştirmez. Önce işlevsizleştirilen, sonra yeni bir işlev edinen mekânlar daha çok kamuya açık alanlardır. Park gibi, sinagog gibi, okul gibi. Kırık camlarından Güneş’i içine
alan ya da heybetli demir kapılarının tam önünde durulan yerler...
“…Şimdi de okul binasına doğru ilerliyoruz. Önüne geldiğimizde duruyoruz: Kilisemiz; Aziz Nikolas Kilisesi okul olmuş. Her 15 Ağustos günü annemin oraya ziyaret edişini görür gibi oluyorum, kucakladığı Meryemana’nın ikonasıyla.” 2
İkonalara söylenenler, mum ışığında dilenenler, insanın kendisiyle ve çevresiyle kurduğu ilişkiyle ilgilidir. Bu ilişki içinde, üst ben ile alt benin arasında sürekli olarak savrulmakta olan kişi, aynı zamanda egosunun farklı halleri, diğer görünüşleriyle başa başa kalır ve her biriyle ayrı ayrı başa çıkmaya çalışır. Benliğinin binbir halini bir arada tutmak, bütün gözükmek durumundadır, zira kabuk tektir. Çatlamaması esastır.
Tıpkı karadan bakıldığında bütün gözüken bir adadaki yaşam gibi. Ada, yalnızlığı sevenler içindir. Yalnızca sevenler için değildir aslında. Yalnızlığa dayanabilenler içindir de. Çünkü ada, nefes aldığını anımsatan, her nefes alışında da her şeye rağmen hayatını sürdürüyor olma halini duyumsatan büyük bir dalgadır. Zamanla kökleneceğini bedeniyle gösteren bir ağaçtır. Ve uzakta, geride bırakılan kalabalıktır.
Kalabalıkların arasında yaşamanın kuralları olduğu bilinir. Kurallar vardır ama o kurallara uyulsa da uyulmasa da, birbirlerinden bağımsız hareket edemeyecek kadar bağlı olanların kıpırtılarının ortaya çıkarttığı devamlı ve düzensiz yani kuralsız bir ritim de vardır.
Kaçınılmaz birlikteliğin hışırtısı. Olağan beraberliğin takırtısı. Koca bir toplumsal süreç. Belirlenmiş idealler. Birilerinin beklentileri, kimilerinin insafı, bazılarının tutkusu.
Kabuller, tavizler, vazgeçişler. Suçlar, bağışlamalar. Sınırlar.
Dünya.
"Biz dünyanın içinde dünyaya geliyoruz ve dünyanın içinde dünyadan çekip gidiyoruz." 3
Biraz dans eder gibi.
Biraz tek bir vücutta birleşmiş gibi.
DAHA AZ GÖSTER