1989-1996 yılları arasında bir reklam ajansında fotoğrafçı ve fotoğraf direktörü olarak çalışmış olup, 1996’dan günümüze, kendi atölyesinde tanıtım fotoğrafçısı olarak meslek yaşamına devam etmektedir.
Bir çok üniversitede tanıtım fotoğrafçılığı ve yaratıcı fotoğrafçılık üzerine seminerler veren Dura, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Grafik Bölümü, Bahçesehir Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Fotoğraf Merkezi’nde tanıtım fotoğrafçılığı, stüdyo ve ışık teknikleri
DEVAMI konularında dersler vermektedir.
İstanbul ve New York’da kişisel sergiler gerçekleştirmiş olup, bir çok karma sergiye katılmış, seçici kurullarda bulunmuş, panellere iştirak etmiştir.
Saygun Dura’nın diğer profesyonel uğraşları ise, sualtı fotoğrafçılığı ve scuba dalış eğitmenliğidir.
Saygun Dura’nın “Benim Gerçeğim” isimli çalışmalarını Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Grafik Tasarım Bölümü Öğretim Üyesi Sayın Dilek Bektaş şu sözlerle anlatmakta;
“ Nesnelerin dıştan göründüklerinden çok, oldukları hakkında bilgi aktarmak, bilinç altının gizemlerini irdelemek, somut gerçekliğin arkasındaki esas gerçekliği görünür kılmak, sürrealist sanatçıların başlattığı bir hareket olmuştur. Bu sanatçılar, resim düzenlemelerinde nesneleri bağlamlarından kopararak kolaj niteliğinde biraraya getirirken, doğru kabul edegeldiğimiz alışkanlıklarımızı sorgulayan, gerekirse onları değiştirmemiz doğrultusunda bizi kışkırtan ürünler vererek, izleyiciden de kalıtım beklemekteydiler.
Sürrealizm izleği üzerinden yapıtını oluşturan Saygun Dura, bir yandan bireyin günümüz dünyasındaki konumunu irdelerken, bir yandan da Max Ernest, René Magritte ve Salvador Dali gibi sanatçılara göndermeler yaparak, fotoğraflarına nostaljik bir boyut kazandırıyor.
Saygun Dura, büyülü bir atmosfer ve sesin olmadığı bir dünyayı çağrıştıran su altının başlıca canlısı olan balığı tüm düzenlemelerinde temel metafor olarak kullanıyor. Ait olduğu dünyadan koparılmış bir canlı olarak ve konunun öznesi olarak yer alan balık, fotoğraflarda bir yabancılaştırma unsuru olarak karşımıza çıkıyor. İzleyiciyi irkiltici düşsel bir dünyaya sürükleyen bu görüntüler, bizi sanatçının iç dünyası ve dünyaya bakışı hakkında ip uçları aramaya kışkırtırken, yaşamın pek de yüzleşmeye gönüllü olmadığımız yanlarıyla karşı karşıya bırakarak, kendi varoluşumuz, konumumuz ve ön kabullerimiz konusunda düşünmeye yöneltiyor.
Nefes alamayan, boğulmakta olan, kendi ortamına yabancılaşmış bireyi temsil eden balık metaforunun yanında, bazı resimlerde de yaşamın temel unsurlarından cinselliği de konu almaktadır. Daha çok kadının cinselliği konu edilmektedir. Daha çok kadının cinsel konumunun ağırlık kazandığı bu düzenlemelerde, masumiyetle şeytani yanının birarada varolmasının ürkütücü çelişkisi ve çekiciliği, kadının iktidar söylemi ve üstlendiği rol gündeme gelirken, uygar niteliğini kaybetmiş bir dünyanın hırçın ortamında çaresiz kalan ve acı çeken bireye gönderme yapan çalışmalara da rastlıyoruz.
Saygun Dura’nın, titiz bir duyarlılıkla gerçekleştirdiği bu yapıtları, fotoğrafta sürrealist yaklaşımın Türkiye’deki özgün bir anlatımı olarak, izleyicinin düşünsel katılımıyla tamamlanan etkileşimli bir yapıyı oluşturmaktadır.
DAHA AZ GÖSTER