İzlediğim en iyi tiyatro oyunlarından biri olabilirdi ama olamadı, içim de acıdı böyle olmasına.
Olamadı çünkü
1. Sevgili İbb Şehir tiyatroları kadrosu, İstanbul izleyicisi düşündüğünüz kadar aptal değil, seyirciyi aptal yerine koymaktan, kör göze parmak replikleri sündürmekten, mesajı anlamaz bunlar diyip tekrar tekrar kafaya çakmaktan lütfen vazgeçin.
2. Şu gereksiz yüksek oyunculuk yine aynı şekilde olur da anlamayız diyeyse oyunla aramıza müthiş mesafe koyuyor, daha doğal ve daha gerçekçi oyunculuğun vakti gelmedi mi?
3. Çeviri metinlerde özellikle çok başarısızsınız. Google çeviriden doğrıdan aktarım gibi oluyor oyunlar, bunun ülkeye ülkenin diline uyarlanması, güncel zekaya entegre edilmesi, edebiyattan gösteri sanatlarına geçişin göz önünde bulundurulması gerekmez mi? Bugün kim birbiriyle bu karakterlerin birbiriyle konuştuğu gibi konuşuyor?
Metnin Türkçesi, uyarlaması, oyunculuklardaki abartılar düzeltilse ve bir de adeta fonksiyonsuz ve gülünç kalan o müzikli bölümler çıkarılırsa,
Ibsen özel mülkiyete dayalı ahlak anlayışını nakış gibi işlemiş, metin bu anlamda oldukça kuvvetli ve zekice yazılmış bence. Tipik modern aydınlanmacı bireyin, akıl ve hakikat peşinde koşarken elitizme savrulmasını, mülkiyetle sınanmasını, yaşamıyla korkutulmasını, nihayetinde fazla idealize edilmiş bir yere, tek başına kendine yeterlik vurgulu bir özgürlük anlayışına, gerçek olamayacak bir bireyciliğe varmasını, biz olmadan ben olamayacağına kör kalışını izledik. Ibsen tartışma zeminini güzel kurgulamış, bu, oyunu inatla izlemenize yardımcı olan yegane unsur. Kafanızda açılan tartışma balonları eşliğinde izleyip bitiriyorsunuz oyunu.
Tebrikler, emeğinize sağlık.
Keşke daha iyi olabilseydi.
Yazılışının üzerinden yaklaşık 150 yıl geçmiş olmasına rağmen, günümüz koşullarına da rahatlıkla uyarlanabilecek metne sahip bir eser, Bir Halk Düşmanı. Oyunun baş kahramanı Dr. Stockmann'ı çıkarıp yerine ülkemizin idealist jeoloji profesörlerini koyun mesela ya da covid 19 zamanının halk sağlığı uzmanlarını. Aradan geçen onca yıla rağmen farklı toplumlarda hala benzer süreçler yaşanıyor olması, bu metni de zamansız ve güçlü kılıyor. Ancak aynı şeyleri oyunun sahnelenişi açısından da söylememiz zor. Ne dediği hiç anlaşılmayan, sahne geçişlerindeki manasız şarkılar, oyunun 3 saatlik aşırı uzun süresi ,oyunun ruhunu hiç yansıtmayan çok başarısız sahne tasarımı ve maalesef ki bazı abartılı oyunculuklar oyundan da çok şey alıp götürüyor. Yapım monoton bir tarzda ilerliyor ve ne yazık ki bu da bir çok seyircinin oyunu yarıda bırakıp çıkmasına neden oluyor. Oyunda hep "cesur olmanın " altı çiziliyor ya, galiba Türk tiyatro seyircisi de artık bilhassa klasik oyunların sahnelenişinde bazı cesur adımlar atılmasını , şaşırtılmayı bekliyor. Böyle zamanlarda insan en çok, Devlet Tiyatroları bünyesindeki Birim Tiyatro günlerini ve en çok da yönetmen Müge Gürman'ın kalıpların dışındaki Hamlet yorumu gibi cesur adımları özlüyor sanırım...
Genel olarak iyi bir oyun. Oyun metni oyunculuklar kadar kuvvetli değil, aşağıdaki "daha iyi işlenebilirdi" yorumlarına katılıyorum. "Zamansız" olma kaygısı güdülmüş olamaz ama Eleni'nin bulunduğu zamanı anlamıyoruz. Tatavla'da müteahhit, yoğurtçu, duvarda çarpı işaretine benzer izler, Atina'ya giden oğlunun yeni doğmuş kızı, ve en son "16 yıl oldu" lafı... Uzuuun bir zamana yayılmış sayıklamalar denilip de geçilebilir elbette. Daha önemlisi Gül ile Eleni arasındaki ilişkinin belirsizliği. Gül orada mı değil mi diye sorgulamıyorum ama bu kadınların birbirini nasıl gördüklerini anlamıyoruz. Eleni hakkında bir bilgimiz var, Gül'ün kim olduğu da belli değil. Zamanı tuttursak en azından, Gül'ün Tatavla'ya gelişi ile ilgili bir fikrimiz olabilirdi. Rahatsız edici bir unsur da doktor, yoğurtçu, erkekler şarkısı vb. ile oyunun önemli bir miktarını alan oyuncuların kendilerinden geçtiği sahnelerdi. İki kadın arasındaki samimi bir sohbet gibi olmaması idi rahatsız edici yanı.
Uykusuz Bir Rüya, Salim / D22