Oyunu Taksim Ara sahnede izledim. Oyunun konusu çok bizden, çok tanıdık. Geleneksel tabular, töre, cinayet, ataerkil düzende tüm özgürlükçü düşüncelerin yok edilmesi. Kadının birey olarak var olmasının engellenmesi. Bütün bu konular yaşadığımız ülkenin gerçeği. İnsan beyin yapısını değiştiremediği sürece nereye giderse gitsin aynı kalıyor. Bu oyunda’ da Türkiyeden İsveç’e göç eden bir ailenin eril karakterlerinin uyumlanamaması, ataerkil söylemlerinin arkasına saklanarak tek uyumlanabilen, pozitif olan, hayalleri olan kadın karakteri el birliğiyle vahşice yok ettiklerine tanık oluyorsunuz. Ama karakterlerin derinliğini görebildiğiniz için o Abi’ye dahi üzülebiliyorsunuz onu bile anlayabiliyorsunuz. Neden öyle davrandığını, niye öyle hissettiğini. Oyunculuklar, oyun metni, dekor, ışık ve müzik hepsi birbirleriyle uyum içinde çalışıyorlar. Benim iyi oyun kriterim bir şeyler hissedebilmek üzerine çalışıyor ve ben oyundan kopmadan, karakterleri anlayarak onlara kızarak ve üzülerek ayrıldım. Hikaye çok ağır, dramatik ama sahnede ki oyuncuların iletişimi, uyumu o kadar doğal ki bana tek geçen şey hissettiklerim oldu. Umarım daha çok tanınır bu oyun çünkü hak ediyor.
Dördüncü Ay / Bi' iz Tiyatro