Havva-Değişecek Bu Hikaye Hakkında
Öncelikle hem oyunculuğun hem tekstin hem de rejinin çok başarılı olduğunu söylemeliyim.
Vüs’at O. Bener’in Havva öyküsü yoğun ve vurucu bir öykü. Öyküde Havva’nın sesi yok, Havva evin kızının (oyunda Gülizar) gözünden anlatılıyor. Oyunda ise doğrudan Havva’yı izliyoruz öncelikle. Yaşamaktan, gülmekten, çözüm aramaktan vazgeçmeyen, tutunmaya çalışan Havva’yı.
Sinem Koşar oyunu yazarken Havva’ya hem ses vermiş hem hayat. Ona bir geçmiş yaratmış, hikâyesini büyük oranda onun gözünden, onun sözünden anlatmış.
75 dakikalık oyunun ilk 45 dakikasında neredeyse tamamen Havva’nın sesi, umudu, inancı var. Sonra Gülizar’ı da dinliyor, izliyoruz.
Havva’nın ölümünü bize Gülizar anlatıyor; öyküdeki gibi.
Öyküdeki cümlelerin bazıları bire bir kullanılmış. Özellikle giriş cümleleriyle, son cümleleri. Oyun da zaten o cümlelerle bitiyor. Havva son isteğini söylüyor; “baklava” diyor ve ölüyor.
Oyunun özgünlüğü şurada kanımca: Bir besleme hikâyesinden yola çıkıp aslında kadınların hangi koşullarda yetişirse yetişsin ne denli güçlüklerle boğuştuklarını ve hayata tutunma anlamında aynı mücadelenin içinde olduklarına vurgu yapıyor.
Yani besleme Havva varoluş savaşı verirken evin kızı da aynı savaşı veriyor. Tina da aynı savaşı veriyor. Kadının birey olabilme mücadelesi bitmiyor, hangi sosyal veya ekonomik konumda olursa olsun. Oyun öyküden tam da bu noktada ayrılıyor. Öykü karamsar bir yapıya sahip. Tespit yapıyor ama çözüm üretme konusunda yetersiz. “Böyle gelmiş böyle gider” hissi veriyor okura.
Oyun ise “değişecek bu hikâye” diyor.
Havva zamansız bir karakter. Tiyatrodaki olay-zaman-mekan birliği bu bağlamda kasıtlı olarak bozuluyor.
Bir hikâye (olay) var: Havva-Gülizar-Tina ekseninde birey olarak kadının hikâyesi.
Mekân var: Evler, sokaklar vs.
Ama zaman belirsiz. Çünkü ele alınan mesele başı sonu olmayan zamansız bir mesele.
Öykünün yazılış tarihi 1957. Aradan yarım yüzyıldan fazla zaman geçmiş. Sorunlar aynı hatta daha derin ve fazla. Ama bilinç değişti. Artık çözüme yönelik farkındalık ve mücadele daha fazla. Bu bakımdan Havva sahnede bir işaret fişeği görevi görüyor. Birhan Keskin’e bu yüzden selam gönderiliyor oyunda, ondan dizeler okunuyor:
“Buraya bir inanç, bir inat koydum. Tut ki unuttun tekrar bak.
O inat neyse sen osun.”
Havva inancın, inadın simgesi oluyor.
Behrengi’ye de aynı sebeple gönderme yapılmış. Küçük Kara Balık anılıyor, dekorda da yer verilmiş, çünkü umudu simgeliyor.
İzleyiciyi diri tutmak için de etraflıca düşünülmüş. Salona giren izleyiciyi Havva karşılıyor. Müzikle, neşeyle. Bu çok etkileyici ve sıra dışı.
Ayrıca oyun boyunca da Havva seyirciyle konuşuyor. Ama genel bir kalabalığa konuşmak değil bu, doğrudan bir kişiye hitap ediyor zaman zaman. Soru soruyor, yardım istiyor vs.
Sinem Koşar, şahane bir oyunculuk sergiliyor. İnsanın neredeyse her duygu halini oynuyor: Neşeleniyor, üzülüyor, ağlıyor, gülüyor, öfkeleniyor, dans ediyor, bağırıyor..
Hem oyunun yazarı ve oyuncusu Sinem Koşar’ı hem de sahneye koyan Arif Güney’i yürekten tebrik ediyorum.
Yolları açık olsun..
Havva / Velhasıl Tiyatro