Oyunu bugun Zorlu'da izledim.Serkan Keskin tiplemeler icin cok emek vermis ve bence basarili.Ancak kostum degisimi cok amatorce ve seyircinin dikkatini dagitiyor.Oyun cok sikiciydi.Kesinlikle beni ve beraber oldugum iki kisiyi icine alamadi.Oyun sadece oyuncunun performansiyla degerlendirilemez.Bir butundur.Konu,sahneleme,seyirciyle etkilesim.Seyircilerin anlam veremedigim gulmeleri de beni cok sasirtti.Benim icin buyuk bir zaman kaybiydi.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, günümüzün gıda enflasyonu yorgunu restoranlarına benziyor, paketleme iyi ama yemeğin lezzeti yok. ya da sunum ve şov var ama derinlik yok.
Hayri rolündeki Serkan Keskin, sahnenin ortasında, arkasında dev ekran bulunuyor ki masalların büyülü küresini andırmaktadır, bu ekranda onun kimi zaman silikleşen anılarını izliyoruz, izlemeye başladıktan biraz sonra hatıralardaki bir karakter görünmez oluyor ve sahnede canlandırılıyor, ekrandaki diğer karakterlerle diyaloğa giriyor, bu sırada ekranın etrafında dönen platformlar aracılığıyla mekanlar kuruluyor. bir oraya bir öbür tarafa koşturmaktan ve oyunculuğunun sınırlarını göstermek için sürekli (aslında bir karakter de olamayan) karakterden diğerine geçmekten soluk soluğa kalıyor, nefesi tıkanıyor Keskin'in. ortada bu hareket fazlalığını taşıyan tiyatral bir aksiyon da bulunmuyor halbuki. Hayri ne bileyim evleniyor, psikanalize giriyor falan ama bunlar romanda okuyunca güzel. tiyatro da 'anlatılınca' sıkıcı.
her şey bir tarafa oyunun yaklaşık ilk bir saatinin uzun bir giriş olduğu gerçeği var. 1960'larda yayımlanmış bir kitabın çizgisini olduğu gibi takip etmek ne kadar doğru? yani 'asıl' olaya girmek için sahnelemede bu kadar ertelemeye ne gerek vardı? uyarlamalardaki en büyük sıkıntı bence hep bu, ona ekstra bir şey katılmak isteniyor, misal bu oyundaki sahneleme cambazlıkları gibi, ve de tüm süreç sanki mümkünmüş gibi baştan sona 'gözler önüne serilmeye çalışılıyor'. halbuki ayıklanması, odaklanması hatta tek bir vukuatın büyütülmesi lazım. aksi halde izlediğimiz bir sekanslar yığınıdır.
ahmet hamdi tanpınar'ın romanı aslında tek bir karakter üzerinden genelin anlatılmasıdır. bu oyun ise bütün tarihsel ve toplumsal süreci, tek bir karakterin öznel dünyasına hapsediyor. onun fantezisi, sayıklamaları, hatırlamaları. hayri, türkiye'nin modernleşme sürecinden bağımsız olarak dönüşmüş gibi, miras, çocuklarının ve eşinin kaybı, kendini akıl hastanesinde bulması ve sonunda iflah olmaz bir mucit olması... bunlar öznel süreçlerdir, o, bu toprakların kökeninden kopartılarak, ne idüğü belirsiz bir coğrafyadaki 'akla hayale gelmez maceralar'a havale edilmiştir.
kaldı ki, siyasal bir islamizasyon süreci içindeki bir türkiye'de çağdaşlaşmanın bazı yanlışlıkları üzerinde durmak da abesle iştigal etmek olacaktı. oyunu sahneye koyanların, sahneye koymayı gerektirecek bir düşünceleri olmadığı görülüyor. satış garantili bir uyarlama, arkadaki kamera kullanımı ile de tam bir rockstar olan bir oyuncu birlikteliğinin akla getirdiği tek rasyonel düşünce, herhalde biraz para kazanmak olmalı. buna karşı olduğum düşünülmesin, sadece uyarmak istedim. bir de roman okuyamayacağınız kadar uzun geliyorsa size bir fikir verebilir.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü gibi kült bir eseri sahneye koymanın cesaret isteyen bir girişim olduğu konusunda sanırım herkes hemfikirdir. Bu cesaretin ortaya konmuş olmasını alkışlayarak başlamak istiyorum. Bu cesaretin, günümüz performans sanatları dünyasında geniş kitleler üzerinde etki bırakan unsurlarla donatılmış olmasını da alkışlayabiliriz. Ama ortaya çıkan sonucun başarılı bir tiyatro performansı ya da başarılı bir roman uyarlaması olmadığı da bir o kadar aşikar. Türk edebiyatının en incelikli hiciv eserlerinden birinin, en kibar haliyle Levent Kırca televizyon parodilerine benzer bir formatta ele alınmış olması ve koştur koştur geçen sahnelere rağmen temposunu koruyamayan bir akışta yaklaşık 2 saat devam etmesi çok hayal kırıklığı yaratıcıydı. Aynı oyunda "çok" karakter canlandırıp kan ter içinde ve soluk soluğa kalmanın kitleler tarafından iyi oyunculuk olarak telakki edilme eğiliminin farkındayım ama Survivor programı izlemeye değil, tiyatro sanatını tatmaya gelmiştik, o tadı bulamadan salondan ayrıldık.
Serkan Keskin her zaman olduğu gibi çok başarılı. Sahne tasarımı da oldukça ancak riskli bir oyun. Karanlık atmosferde karışık bir hikaye anlatmaya çalışmışlar. Özellikle romanı okumayanlar için anlaşılmaz değil ama içine girmesi zor bir oyun.
Serkan Keskin izlemek için ve yeni bir sahne tasarımı anlayışı görmek için gidilir mi? Gidilir belki ama hikaye olarak çok tatmin olmuş olarak çıkmadım oyundan.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü / 484 Urban Garden