Nazım Hikmet Ran’ın orkestra tadında çok sesli şiir dilini andıran tek perdelik bir monolog oyunudur. Büyük şairin ölüm anından hemen önce yaşama sevincini, memleket hasretini, ölüm tedirginliğini, idealizmini, sevdalarını, sanat anlayışını
DEVAMI bilinç akışı şeklinde harmanlayan ritmik bir sunum barındırır. Oyunda şairin monologları, zaman zaman hayatına giren kadınlarla girdiği küçük diyaloglarla zaman zaman da güçlü dizeleriyle renklenir. Bir yandan ustalığının zirvesine çıkmanın, “dünya şairi” olabilmenin, evrensel bir saygınlığa ulaşmanın ve aşık olduğu kadınla hayatı paylaşabilmenin mutluluğunu yaşarken bir yandan da memleketine hasret kalmanın, öz yurdunda “yasaklı şair” olmanın, dünyadaki sömürgeci sistemin insanlara yaşattığı acıların hüznünü derinden yaşayan çok boyutlu bir Nazım portresi çizer tiyatro metni.
Nazım Hikmet, oyunda bütün insani özellikleriyle ve iç hesaplaşmalarıyla samimi bir karakter olarak çizilmiştir. İki oyuncu üzerine kurulu oyunda Nazım Hikmet’e Vera’nın bünyesinde hayat bulan ve Nazım’a hayatının farklı dönemlerinde refakat eden eşleri ve sevgililerini de canlandıran bir kadın figürü eşlik eder. Oyun dekoru olarak Nazım ve Vera’nın Moskova’da yaşadıkları ev esas alınacaktır. Yeri geldikçe evdeki eşyalar ve aksesuarlar yeni monologların doğuşuna hizmet eder.
En zor dönemlerinde bile umudunu hiç kaybetmeyen, geleceğe dair hayalleri ve planlarıyla yaşayan şairin 3 Haziran 1963 sabahı aramızdan ayrılışıyla son bulan biyografik bir dram. Ölümle bitmesine rağmen kasvetli bir atmosfer taşımayan oyun, Nazım’ın şahsi ana duruşu yani umut üzerine kuruludur. Ayrıca oyunda şairin hayatı kronolojik bir sıra içinde aktarılmaz. Oyunda sadece, duygu ve düşünce dünyasıyla inişli çıkışlı bir çizgide, insanlığın insanca yaşayabilmesi, hür ve eşit olabilmesi için çektiği acılara rağmen başını eğmeden ve çizgisinden dönmeden mücadele eden bir dava adamı dile gelir.
DAHA AZ GÖSTER