Bazen bize çok uzak gelen hikayeler aslında en yakınımızda duranlar olabilir mi? Nerden tanıdığımızı hatırlayamayacak kadar yakın belki de tam ortasında durduğumuz için bize çok uzak gelen hikayeler... Anlatılan kişilerden hangisinin kendim
DEVAMIiz olduğunu düşünürken aslında hepsinin bizim parçamız olduğunu anladığımız bir ana, bir kucaklaşma anına ulaşabilir miyiz? O kucaklaşma anından bakabilirsek, içimizdeki kapıları açmanın yoluna kapıları tamamen kapalı bir evin hikayesinden yola çıkarak ulaşabilir miyiz? Evin Kokusu, tam da böyle bir paylaşma isteğinden, “Bernarda Alba’nın Evi”ne dışarıdan değil içimizden bir yerden bakma isteğinden doğdu. Lorca’nın bir komşusundan, daha gelen perspektifte içinde bulunduğu dönemin politik koşullarından esinlenerek yazdığı bu oyun, bize bugün bu evin neresinde durduğumuzu sorgulama imkanı sundu.
“Tabii o zamanlar İspanya’da” diye başlayan cümleler kurmak istemedik bu oyunla. O cümleyi yarım bırakıp bugüne ve içimizdeki kadınlara döndük yüzümüzü. Bernarda’yı, kızları, Maria Jozefa’yı, Poncia’yı ve bizi o evin içine hapseden neydi, başka türlü olabilir miydi, olabilir mi diye sorduk kendimize. Aklımıza düşen soruları ve içimizden geçen cevapları paylaştık. Sonra her yeni hikayeyle birlikte yeniden duyduğumuz o koku takıldı burnumuza, evin kokusu...
Nagihan Gürkan’ın yazıp yönettiği, Sıla Erkan’ın oynadığı, Ayşegül Tekin’in dramaturjisini yaptığı Apartman Sahne yapımı “Evin Kokusu” Kasım ayından itibaren sizlerle.
Böyle gecelerde bir yansıma gibi gökkuşağı dolar odama. Issız bir boşluk gibi kalbimde. Hem kopar hem de bomboş.
Vazgeçmemek için tutar bir ucundan...
Boş bir meydan
Bir çocukluk
Bir genç kız
Bir kitap
Bir dükkan camı Sayfalar doldurur hep Vakit daralır
Vakit çoğalır...
Hırıl hırıl bir müzik..
DAHA AZ GÖSTER