Aslında hepimiz aynı yerdeyiz.
Fark etmesek de.
Gideceğimiz yer aynı. İstemesek de, istemiyormuş gibi davransak bile…
Hepimiz adını farklı farklı koyduğumuz bir elekteyiz.
Her kadın her erkek…
bu elek üç farkl
DEVAMIı kadının hiç de farklı olmayan üç öyküsünü anlatıyor.
Birbirlerinden habersiz üç bambaşka kişi gözlerini aynı elekte açıyor, açıyormuş gibi yapıyor.
Dokunmak yok, koklamak yok, duymak yok, görmek yok…
Elekten kurtulan kimse de yok…
Herkesin sonu aynı yerde bitecek…
Tüm varlar, yoklar, hepler, hiçler anlamlarını yitirecek…
Kararı sadece elek verecek…
Bu etrafımızdaki “şey”in öyküsü; göremediğimiz ama hep orada var olacak olan bildik bir dünyanın/eleğin öyküsü…
VARLIK-DÜNYA
Duyamayan biri…
-Hem ağız okumak aynı zihinden geçenleri anlamak gibi diyordu kendisine.
Duymadan anlamak, gördüğünü duymak, gözleriyle duymak…
- Nefret ettiğini hatırladı. Buraya gelmekten nefret ettiğini...
O dışarıdaki diğer herkesten nefret ettiğini anımsadı.
- Tek sorun o boğukluğun hiç geçmeyecek oluşuydu, kulağında hep bir vınlama mevcuttu, anlamsız bir vın, sonra bir anlamsız vın daha, bir tane daha, bir tane daha…. Vınlayan bir zonklama…
Şıp…şıp…tuzlu…tatlı…
- Olman gerekenden başka bir “sen” yoktu.
- Tüm yüzleri boğuk torbama atıp, bütün görebilenlere ifşa edenim ben. İhtiyacım yok sizlere, sizin gibilere… Duymuyorum hiçbirinizi, duymuyorum herkesi.
Sesleri, niyetleri görmek benim lanetim, hiçbir şeyi işitmemekse sizlerin…
Dokunamayan biri…
- Kim, senin kapını sabahın köründe çalarak uyandırdı ki bu kadar zamandır,
hangi sevgilin, hangi arkadaşın, hangi akraban, kim?
Nefret ediyorum hepsinden dedi kendi kendine.
- Öylesine bir yüz istiyordu işte.
Dur bakayım nasıl ifade etmişti;
“ne güzel ne çirkin, ne özel ne değil, ne var ne yok bir suret
….. sizin gibi…..”
Düzeni sil pakla, sil pakla, sil pakla düzeni.
-Ellerimin arasına aldım o koca ve pudraya bulanmış yüzünü.
Dört kat geçilmiş sıvalı bir duvardı o. Burnunu, alnını, ağzını hissetmeye başladım.
Tek kelime etmiyordu şarkıcı eskisi. Sadece öyle duruyordu.
Mutlu etmek istemiyordum onu ama artık ehlileşecektim.
Tüm yüzünü ezberledim, aklıma çizdim, dokundum
nefret ettiğim ucubeye, kazıdım düzenin her hattını,
hat olarak algılanacak bir hali kaldıysa eğer…
Ölümden dönen diva dehşet dolu dakikaları anlattı.
Hareket edemeyen biri…
-O yüzden her seferinde ismini ağızlarına aldıklarında kulaklarıma bir set çekiyorum,
cümlelerine bir elek. Tüm özel isim içeren kelimeleri bir bir eliyorum.
Geriye sadece yüklemler, sıfatlar, tamlamalar kalıyor iskeletimsi…
-Ad biçilmemişiz, kirletilmemişiz, buralardan değiliz biz, yeniden yapıldık, ince
ince işlenerek, her kemik her kemiğe eklenerek çıkıldı katlarımız, oluşturuldu çatımız.
İki hımm hımm sorum var demek.
- Olmuyor. Aldatamıyorum kendimi. Korkuyorum.
-Onu kokluyorum bembeyazlığımın, sarıpsarmalanmışlığımın gecelerinde.
Ama şimdi bunlara gerek yok. Daha ziyaret saati bitmedi. Şirin, acılı anneyi oynamalıyım; hem de sadece gözlerimle.
-Bense geberiyorum her gece koklamak için onu. Hayata başlamak istiyorum onunla her gece.
-Sadece nefret ettiğimi biliyorum, onu damarlarımda hissedebiliyorum.
Kendimden de…
- Aramızdaki beş metrelik boşlukta, tüm kemiklerimiz kırık,
boylu boyunca yatıp, aslında var
olmamayı kokluyorduk sarıp sarmalanmışken hayatla…
ELEK
Duyamayan, dokunamayan, hareket edemeyen biri… herkes gibi biri… sıradan biri… içimizden biri…
Bir elek…
Elek bekçisi herhangi bir operatör…
burası şişen dişinizin iltihabının aktığı uçsuz bucaksız tarla,
kabaran egonuzun katmanı burası…
burası özgeçmişlerinizin kalem kalem silindiği yer…
Burası sıfır noktası ama başlangıç değil…
müjde
müjde
ELEKTESİNİZ!
DAHA AZ GÖSTER