Deneyiminizi arttırmak için sitemizde çerezleri kullanıyoruz. Devam ederek Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmektesiniz. Detaylı bilgi için tıklayınız.TAMAM
“Yakup, Yakup!
Burdayım, yani ben… evet, geliyorum
Lambayı söndürmesinler, geliyorum
Siz bütün lambaları yakın, evet
Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim?
Hayır, Yakup
Bazan karıştırıyorum.”
DEVAMI
Yakup korumaya çalışır; taşlarını, ellerini, ayaklarını, dirseklerini.
Sahi ne olmuştu az önce?
Az öncenin izleri vardır üzerinde ama soluğu tazedir. Büyücülüğe başlar Yakup. Şaşırtmak, göstermek için. Yeryüzünde nefes almış -ve almakta olan- Yakup’lara bakmak için.
Hangi çağ’da olursa olsun değişmeyen tek bir şey vardır; o ses. Sırtıyla gözler o sesi. Sırtıyla duymaya çalışır.
Midesinin içinde bir lunapark vardır Yakup’un. Onunla yaşamak korkunçtur.
“Peki Yakup ne yapsın?”
Hangi çağ’a ait olsun? Kim Yakup’un kaval kemiğindeki özgürlüğe dokunabilir?
Duruşması bir çağdan başka bir çağ’a ertelenmiştir onu sorgulayabilecek bir yargıç bulunana dek. İşte o an’a kadar avukatı dokunacaktır onun kaval kemiğine. Yakup terleyecektir. Ardından iki ayağının üzerine doğrulup gösterisine başlayacaktır ve her seferinde taşlarına sarılacaktır; yaşamak, unutmamak ve anlatmak için.
Soru: Biz neyin sorumlusuyuz ki böyle suçluyuz? İşte paylaşıyoruz bu soruyu ve “cezasız duruyoruz.”
Yakup bugün çok genç. Konuşmak gerek Yakup’u, bakmak gerek kurbağalara.. DAHA AZ GÖSTER