Korunmasız geldik dünyaya. Depremler, fırtınalar, gürleyen gökler, çağlayan sulardan korkup inlere sığındık. Yırtıcı hayvanlardan, böceklerden kaçıp büyülere ve Tanrılara sığındık. Efsunlardan, korkulardan çekinip evlere sığındık. Birbirimi
DEVAMIzden ürküp dinlere, ülkelere, vatanlara sığındık. Bölünen vatanlardan endişelenip ırklarımıza sığındık. Duvarların, kafeslerin, zırhların, anahtarların ardına; arabalara, akıllı binalara, şifreli kapılara, alarmlara, ordulara ve silahlara sığındık. Belki de hep vicdanımıza, annemize sığınmak istedik. Belki en çok ana rahminde, gelmeden dünyaya, güvendeydik. Şimdi? Mümkün olsa bile ana rahmine dönmek; O güvende mi?.. Biz neden bu kadar korktuk?
Ve bu korkuyla birleştik, tek vücut olduk, güçlenip savaştık. Güvende olmak için kuşkusuz. Kuşkusuzca güvende olmak için güçlenirken, birilerinin ise güçsüz kalması gerekecekti elbet. Tam da bu yüzden belki de canlı bomba eylemcisi bir Militan’ın “Düşmanın sahip olduğu silahlar bizde yok. Bu nedenle, şehitlik mertebesi en meşru yol.” diyerek kendini getrekçelendirmesi. Güçsüzlüğün ve çaresizliğin işareti mi acaba böylesi çılgınca bir terör? Nasıl kavranabilir ki böylesine bir kurban ve aynı zamanda katil olabilmek? Canavar ya da yozlaşmış, beyni yıkanmış karakterler olarak görmektir canlı bombaları; ruhsal ve zihinsel sağlığımızı koruyabilecek tek mantık.
Bombaları geri dönüşü olmaksızın kuşanmak ve onlarca, yüzlerce, binlercesinin içine dalıp kendini yok etmek. Ve tabi diğerlerini de… Kendilerini dünya üzerindeki güçlere değil, sadece Tanrı’ya karşı sorumlu hisseden insanlar, ölmekten çekinmiyor ve yaptıkları eylemi terör olarak görmüyor. Belki vaat edilen bir cennet ya da kendinden sonrasına hizmet etmek; bir canlı bombayı kurban ettiren ve ya da yüzlercesi için katil eden. Cennet bir inanç ve çatışmasız, tartışmasız kuşkusuz. Peki ya kendinden sonrasına hizmet etmek?
Sayısız örgüt ve sayısız kadın militan var. Doğanın üreteni bir kadın için, ne büyük çelişkidir kimbilir Ölüp kurban olmak… ya da Doğuran bir Anne olmak… Hangisi O’ndan sonrasına hizmet eder? O’ndan sonrasının doğması yine O’nun elinde ve rahmindeyse… Birleşip güçlenenler ve ötedeki güçsüzler… Bu kimi haklı kılar? Paradoks!..
Bu koca dünyada ne çok paradoks eş zamanlı oluyor… Bir diyarda fırtına kopuyor, öte yerde bir kelebek kanat çırpıyor. Sen sevişirken, O savaşıyor. Biri doğarken, diğeri ölüyor. Burada gece, orda gündüz oluyor. Bu taraf Perşembe’yken, öte taraf gelişimizi Çarşamba’sından anlıyor. An geliyor, azınlıktan çıkıp Ilımlı İslamken Nazim Hikmet okunuyor; soldan çıkıp ilk sağa dönülürken liberal olunuyor. Ve belki de biz çok eğlenirken, Guatamela’da bir kafa kesiliyor… Şimdi hangisi? Bizde Oyun zamanı! İyi eğlenceler…
DAHA AZ GÖSTER