90’lar Avrupasında bir kadın… İçindeki zamanda, belki de büsbütün dışında sevdiği adamın hayaletini yaşatır.
Mektuplarında, içtiğinin tadında anıları gizlenir. Karanlık bir gölgede yalnızlığına, evinin tozuna karışmış, sessizliğin se
DEVAMIsini dinlerken içindeki sesle umut etmeyi öğrenir. Kimsin sen? Hatırladın mı onu? Bunca yıl gelmedim mi aklına yoksa. Bak bana, inandığımız şeyler aynıdır. Seninle ne kadar değişebiliriz ki, tutkularımız bir. Hala boya kokusunu ta uzaktan alabiliyoruz. Başım ağrıyor. Kafamın içinde sesler duyuyorum.
Çok geç kaldım hangi perondan kalkıyor?
½ bir kadının kendiyle, geçmişiyle, aşkıyla yüzleşme sürecini anlatıyor. Oyunda, otorite olmuş bir erkeğin bir kadını yalnızlaştırma sürecine tanık oluyoruz. Farkına varmadığı bir psikolojik şiddetin kalıntılarıyla yaşam savaşı verişini görüyoruz. Konuşmayan, şefkat yoksunu kendi şöhretinde eşini hapseden ve yine nüfuzunda boğulan bir adam Simon. Çığlıklarımızla baş başa kaldığımızda çatlayan sadece cam parçaları olur. Yalnızız… Biz, geçmişimiz ve geleceğimiz bir bedenin tüm parçalarına hakim olduğu gibi yaşama bağlıyız. Bu döngü, bu umut bizi kurtaran tek şeydir.
Aşkın adı Simon.
Ki bu aşk nasıl büyük bir yok oluşa dönüşür, küllerinde ölür öğrenir.’’ Işığımmış kalbimin kelebeği , yırtılamayan bir tırtılmış meğer. Acıyla güler.’’ Ve şimdi neye nasıl devam edeceğini bilemezken bir misafirle, evin içindeki bir nefesle ısınabilir mi? O nefes, görmek istemediği, unuttuğu kıyamadığı her şeyin anahtarıdır. ‘’Sizi çok uzun zamandır bekledim, ama gelmediniz. Ölenler gelmez bir daha. Sen bunca zaman bu kafesin içinde neyi yaşattın peki?
Korkma dedim ona geldim seni hiç bırakmayacağım.’’
DAHA AZ GÖSTER